Zulüm, sadece dünyada değil; âhirette de ağır bir hesaba gebedir. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.”
(Buhârî, Mezâlim 10; Rikâk 48)
Kur’ân-ı Kerîm'de ise bu hakikatin titreten bir yankısı vardır:
“Öyle bir günden sakının ki, o günde kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez; kimseden şefaat kabul edilmez, fidye alınmaz ve kimseye yardım edilmez.”
(el-Bakara, 48)
Yani, bu dünyada çiğnenmiş hakların yüküyle âhiret kapısına varan bir kimseyi orada sadece büyük bir hüsran, tarifsiz bir pişmanlık beklemektedir. Ne kaçacak bir yer vardır, ne de dönüş imkânı…
Âhiretin bu dünyadaki provası sayılan hac ibâdetine, kul hakkı gözetmeden, haram lokmayla çıkmak… Ne büyük bir vebaldir!
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu konuda bizleri şöyle uyarmıştır:
“Kim Beytullah’ı haram kazançla ziyaret ederse, Allah’a isyan etmiş olur. Böyle biri hacca niyet edip ihrâma girer, devesine binip ‘Lebbeyk Allâhümme lebbeyk’ dediğinde, semâdan bir ses yankılanır:
‘Ne lebbeyk ne de sa’deyk! Zira kazancın haram, azığın haram, bineğin haramdır. Sevap almadan, günahla geri dön! Hoşuna gitmeyecek şeylerle karşılaşacağın için üzül!’”
Ama bir kimse helâl lokmayla, temiz bir kalple, tertemiz niyetle yola çıkarsa; işte o zaman göklerin dili değişir:
“Lebbeyk ve sa’deyk! İcâbet ettim. Çünkü azığın, bineğin, elbisen helâldir. Büyük sevaplarla, tertemiz bir kalple dön! Seni sevindirecek şeyler bekliyor, sevin!”
Heysemî, III, 209-210)
Bu apaçık hakikatleri ümmetine hem tebliğ eden hem de tâlim eden Rahmet Nebîsi, -canı gırtlağında iken bile- mübârek sesleri kısılıncaya dek iki büyük vasiyette bulundu:
“Namaz hakkında Allah’tan korkun.
Emriniz altındaki insanlar hakkında Allah’tan korkun…”
(Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VII, 477)
Ey Rabbimiz!
Kul hakkı hususunda titreyen, vicdanı berrak, kalbi mes’uliyet şuuru ile dolu kullarından olmayı nasip eyle…
Bizi kimseye zulmetmeden, helâl lokma ile huzuruna çıkacak kullarından eyle…
Âmîn!