Hayat dediğimiz o hızlı akış, durmak nedir bilmeyen bir nehir gibi sürükler bizi. İlâhî takdirle sınırları çizilmiş bu fânî ömür, bir bardağı damla damla dolduran günlerle erimektedir. Her sabah, ömrümüzden bir gün daha eksilmekte; her gece, bizi dünyadan biraz daha uzaklaştırıp kabre bir adım daha yaklaştırmaktadır. Bunu unutmamak, her ânı bu bilinçle yaşamak elzemdir.

Zaman, bize bahşedilmiş en kıymetli nimettir. Onu kalbî bir uyanıklıkla, idrakle ve şükürle değerlendirmek, hem aklen hem dinen üzerimize düşen ağır bir sorumluluktur. Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) şu nebevi îkâzı, zamanın değerini kavrayabilmek için kâfidir:

“Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil:
İhtiyarlığından önce gençliğini,
Hastalanmadan önce sıhhatini,
Fakirliğinden önce zenginliğini,
Meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini
Ve ölümünden önce hayâtını!”
(Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25)

Kardeşinin Günah Yükünü Omuzlamak.
Kardeşinin Günah Yükünü Omuzlamak.
İçeriği Görüntüle

Her şeyin hesabının sorulacağı o büyük günde, insan şu dört soruyla karşı karşıya kalacak:

  1. Ömrünü ne ile tüketti?

  2. Gençliğini nerede harcadı?

  3. Malını nereden kazandı, nereye harcadı?

  4. İlmini ne şekilde kullandı?
    (Tirmizî, Kıyâme, 1)

Yine bir başka uyarıda Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:

“İki nimet vardır ki, insanların çoğu onların kadrini bilmez:
Sıhhat ve boş vakit.”
(Buhârî, Rikak, 1)

Bu hadisler, dünya imtihanının en büyük alanlarından birinin zaman olduğunu açıkça ortaya koyar. Lutfedilen her nimet, kıyamet günü bizi ya sevindirecek ya da pişmanlığa sürükleyecektir. İbn Mes’ûd (r.a.), bu hesaba çekileceğimiz en büyük nimetlerin “emniyet, sıhhat ve boş vakit” olduğunu söylerken, Muâviye bin Kurre (r.a.) ise şöyle demiştir:

“Kıyâmet günü en şiddetli hesap, boş vaktin hesabıdır.”
(Bursevî, X, 504)

İmâm Gazâlî Hazretleri, gafletle geçirilen zamanlara dair sarsıcı bir hatırlatmada bulunur:

“Ey oğul! Farz et ki bugün öldün. Hayatında geçirdiğin gaflet anlarına ne kadar üzüleceksin. Ah, keşke diyeceksin… Lâkin heyhât!”

Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri ise dünyada geçen her günün ebediyet nazarında ne kadar kıymetli olduğunu şu sözlerle dile getirir:

“Dünyanın bir günü, âhiretin bin yılından hayırlıdır. Çünkü kazanç ve kayıp bu dünyaya aittir. Âhirette artık ne kazanç vardır ne kayıp…”

Bu nedenle boşa harcanan her an, telâfisi mümkün olmayan bir yitiştir. Geçmişin dosyaları kapanmıştır. Oysa bugün, tevbe, duâ ve istiğfar ile yeniden dirilişin vaktidir. Kaybedilen zamanların pişmanlığıyla Hakk’a yönelmek, hiç değilse mânen telâfi için bir adımdır.

Hayat ırmağı hızla akmaktadır. Her gün bizi ölüme, ecele ve sonsuzluğa biraz daha yaklaştırmaktadır. O hâlde her an, Azrâil (a.s.) ile karşılaşabileceğimizi düşünmeli; o an için hazırlığımızı yapmalı, gönlümüzü ve amel defterimizi temiz tutmalıyız. Zira Necip Fazıl’ın dilinden dökülen şu mısralar ne büyük bir uyarıdır:

"O demde ki perdeler kalkar, perdeler iner;
Azrâil’e 'hoş geldin' diyebilmekte hüner!"

İşte o gün geldiğinde hazırlıksız yakalanmamak için bugün vardır. İstikbal sadece ümitlerle değil, tehlikelerle de doludur. Geriye kalan kaç günümüzün olduğunu bilmiyoruz. Belki de son yaprak çoktan elimizdedir...