Kabirdeki ölülerin durumu, denizde boğulmak üzere olan çaresiz bir insanın haline benzetilmiştir. Bu benzetme, ölümden sonra insanın ne kadar zor ve çaresiz bir durumda olduğunu anlatır. Kabirdeki kişi, bu yalnız ve korku dolu ortamda en çok canlıların duasına muhtaçtır. Çünkü sadece kendisi değil, onun ailesi, samimi dostları ve yakınları tarafından yapılan dualar, ona büyük bir destek ve rahatlık sağlar.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: Eğer kabirdeki ölüye bir duâ ulaşırsa, bu onun için dünyadaki tüm maddi şeylerden ve hazinelerden çok daha değerlidir. Dualar, kabirdekilere Allah katında büyük bir bereket ve ecir kapısı açar; ölüler, yaşayanların samimi duaları sayesinde dağlar kadar büyük sevap kazanırlar.
Bununla birlikte, ölüler için yapılabilecek en hayırlı işler, onların adına istiğfar etmek ve sadaka vermektir. İstiğfar, yani Allah’tan af dilemek, ölen kişinin günahlarının bağışlanmasına vesile olur. Sadaka ise, ölen kişinin dünya ile olan bağını kesmeyen, devam eden hayır işleri anlamına gelir. Sadaka-i câriye (devam eden sadaka), ölen kişinin sevabını artırır ve kabir azabını hafifletir.
Özetle, kabirdekilerin imdadına koşan ameller; yapılan samimi dualar, istiğfarlar ve verilen hayırlı sadakalardır. Bu ameller, ölülerin ruhlarını rahatlatır, kabir sıkıntılarını hafifletir ve onların âhiretteki hayatını kolaylaştırır. Bu yüzden yaşayanların, sevdikleri için sürekli olarak dua etmeleri, onların günahları için istiğfar etmeleri ve hayır yolunda sadaka vermeleri büyük önem taşır. Çünkü bu ameller, ölümden sonra da devam eden en büyük destek ve kurtarıcıdır.