İslam tarihinin adalet timsali Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, bir gün karşılaştığı bir müminin sürekli “Yâ Rabbî! Beni azlardan eyle.” duasını işitince, neyi kastettiğini merak ederek ona sordu. O müminin cevabı ise, sadece Hazret-i Ömer’i değil, kıyamete kadar bu kıssayı duyan herkesi derinden etkileyen bir hikmete kapı aralıyordu:
“Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor ki: ‘Kullarımdan şükredenler pek azdır.’ (Sebe, 13). Ben de o şükreden azınlık arasında olmayı istiyorum.”
Bu derin kavrayış karşısında mahcubiyet duyan Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, “Yazık bana! Herkes Ömer’den daha bilgili!” diyerek tevazu ve teslimiyetini dile getirdi.
Zenginlikte Dahi Zühtten Ayrılmayan Halife
Hazret-i Ömer’in hilafeti döneminde İslam devleti büyümüş, Bizans ve İran’ın hazineleri Beytü’l-mâl’e akmıştı. Buna rağmen Ömer -radıyallâhu anh-, hayatını sade ve kanaatkâr bir şekilde sürdürmeye devam etti. Kızı Hafsa validemiz aracılığıyla imkânlarını biraz artırması teklif edildiğinde verdiği cevap ibretlikti:
“İki dostum (Hz. Peygamber ve Ebû Bekir) aynı yolda yürüyüp gittiler. Ben de onlara kavuşmak istiyorum. Eğer fazla yükle gidersem, onlara yetişemem!”
Bu söz, dünya malına karşı ölçülü duruşun, gerçek dostluk ve ahiret bilinciyle nasıl yoğrulması gerektiğini öğretiyordu.
Şükrün Bedeli Ağırdır
Zengin sahâbîlerden Abdurrahman bin Avf -radıyallâhu anh-, iftar vakti önüne getirilen yemekleri görünce gözyaşlarıyla sofradan kalkarak Uhud’da şehit düşen ve kefeni yetmeyen Mus’ab bin Umeyr’i hatırladı. Ve ardından şu endişe dolu sözleri söyledi:
“Mus’ab benden daha faziletlidir ama kefeni bile yoktu. Şimdi bize her şey verildi. Acaba sevaplarımızın karşılığı dünyada mı ödeniyor?”
Bu kaygı, sahâbîlerin şükre olan derin bağlılığını ve ahiret muhasebesini ortaya koyuyordu.
Az Olan Çoktur
Sahâbe nesli, Allah’ın verdiği nimetler karşısında şükretmenin zorluğunu içtenlikle hissediyor, en helal rızıklara bile hesap korkusuyla yaklaşıyordu. Gerçek şükür ehli, nimetlerin asıl sahibine karşı sorumluluğunu bilen ve bunun hesabını ahirette vereceğinin bilincinde olandır.
Bugün ise çoğu insan, nimetlerin şükrünü düşünmeden, daha fazlasını talep etme hırsıyla hareket ediyor. Oysa Kur’an-ı Kerim bizlere açıkça bildiriyor:
“Kullarımdan şükredenler pek azdır.” (Sebe, 13)
Şükür ehli olmak, azdan razı olmak değil; verilenin hesabını bilip, hamd ile yaşamak demektir. Ne mutlu o “azlardan” olmayı dileyen ve bu yolda gayret gösterenlere…