HABER MERKEZİ - Firavun da iman etmesinden dolayı onu şiddetli bir şekilde cezalandırmıştı. Nakledildiğine göre güneşe karşı dört çivi ile çiviletip üzerine kocaman bir kaya koydurtmuştu. İşte o vakit Hz. Asiye: “Rabbim! Benim için katında, cennette bir köşk yap!” (Tahrîm 66/11) diye yalvarmıştı. Ruhunun, Allah yolunda iman ile şehîd olarak alınıp, bu sebeple Allah’ın yanında rahmete erişmesini ve cennette kendisine ebedi bir dinlenme yeri inşâ edilmesini istemişti. Devamında da Rabbine, kendisini hem Firavun’un pis nefsinden, hem onun kötü işinden, hem de Firavun’a taraf olan zalim kavimden koruması için yalvarmıştı. Rivayete göre bu duası üzerine ona derhal cennetteki makamı gösterilmiş ve hiçbir acı duymaksızın ruhu alınmış, üstüne konulan kaya ruhsuz kalan cesedinin üstüne düşmüştür. Bu da, doğrudan doğruya cennetlik olarak Allah’ın rahmetine ve rızâsına kavuşmuştur.
Meryem, ırzını sağlam korumuş, iffetini iyi muhafaza etmiş, yakasını ve eteğini kale gibi sağlam tutup kimseye açmamıştı. Hatta Cebrâil kendisine göründüğü vakit bile: “Şüphesiz ben senden Rahman’a sığınırım! Eğer sende Allah korkusu varsa çekil yanımdan!” (Meryem 19/18) diyerek yüce dergâha sığınmıştı. O, kendisine iftira etmek isteyenlerin zannettikleri gibi değil, bilakis son derece temiz ve iffetli bir kızdı. Allah Teâlâ ona ruhundan üfürdü. Cebrâil (a.s.) tam bir beşer sûretinde gelip ona İsa’yı hibe etti. (bk. Meryem 19/17-21) Hz. Meryem, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etmiş, onlara inanmıştır. Kitaplar, peygamberlere indirilmiş bütün kitaplardır. Kelimeler de, onlarda ifade edilen ve Allah’ın her şeye kadir olduğunu, dilediğini yaratıcı olduğunu anlatan olağanüstü olaylar ve mûcizelerle ilgili vahiy haberleridir. Hz. Meryem bütün bunlara inanmış olduğu gibi bu şekilde İsa’ya hamile kalarak kendisi de onlardan bir kısmına fiilen muhatab olup o haberleri doğru çıkarmıştır. Hz. Meryem aynı zamanda “kânitîn”den, yani itaate, namaz ve ibâdete devam eden itaatkâr kullardandı. Nitekim “Meryem! Rabbine gönülden itaat et, secdeye kapan ve rukû edenlerle beraber sen de rukû et” (Al-i İmrân 3/43) âyetinde de Hz. Meryem’in ibâdet ve kulluğa müdavim biri olduğu zikredilir.
Bu üç örnekten çıkarılması gereken netice şudur: Her insan kendi yaptığından sorumludur. Dolayısıyla kişiyi kurtaracak olan da sadece kendi amelidir. Kendi imanı, sâlih ameli ve takvâsı olmadıktan sonra herhangi bir peygambere, veliye veya sâlih insana akraba olması ona bir fayda sağlamaz. Eğer imanı ve sâlih ameli varsa, bir kâfirin veya zorbanın akrabası olması da ona bir zarar veremez. İnsan iyi ve dürüst olduktan sonra başkalarının iftiraları ve dedikoduları da onun iyiliğine bir halel getirmez. O halde herkes kendi niyet, irade, azim ve gayretini ortaya koyarak Allah’ın sevdiği ve razı olduğu bir kul olmaya çalışmalıdır.