İnsanoğlunun en çok kafa yorduğu meselelerden biri kader ve irade meselesidir. “Eşimizi Allah mı seçer, işimizi kader mi belirler, başımıza gelen musibetler tamamen yazgı mıdır?” gibi sorular zihinleri meşgul eder.

Kader, Allah’ın olmuş ve olacak her şeyi ezelî ilmiyle bilmesidir. Ancak bu durum, insan iradesini yok saymaz. Nitekim Kur’an’da Hz. İbrahim’in “Rabbim, inanmadığımdan değil; kalbim tatmin olsun diye soruyorum” diyerek sorular sorması, kader hakkında düşünmenin ve merak etmenin imanla çelişmediğini gösterir.

Kader ikiye ayrılır:

Izdırari kader: Doğduğumuz aile, fiziksel özelliklerimiz, yaşadığımız coğrafya gibi irademiz dışında gerçekleşenlerdir.

İhtiyari kader: Seçimlerimize bağlı olan, yani irademizle yön verdiğimiz işlerdir. Evlilik, meslek seçimi, iyilik veya kötülük tercihlerimiz bu alandadır.

Bir yol ayrımında hangi yöne gideceğimize biz karar veririz. Allah, bizim tercih edeceğimizi önceden bilir ve yazar. Bu, kaderin sırrıdır. Dolayısıyla kaderi “mazeret” gibi görüp hatalarımızı Allah’a yüklemek doğru değildir.

Musibetler, yani başımıza gelen sıkıntılar ise çoğunlukla imtihan gereğidir. İnsan iradesini aşan hadiseler kaderin ızdırari kısmına dahildir. Ancak irademizle yaptığımız işlerde sorumluluk bize aittir.

Nefs-i Levvâme Nedir?
Nefs-i Levvâme Nedir?
İçeriği Görüntüle

Sonuç olarak: Allah bilir, kul ise seçer. Bizim tercihlerimiz kaderi oluşturmaz; kader, bizim tercih edeceğimizi önceden Allah’ın bilmesidir. Böylece insan hem imtihan olur hem de iradesiyle sorumluluk taşır.

Selam ve dua ile…