Günümüzde değer yargılarının değişmesiyle birlikte pek çok kavram anlam kaymasına uğradı. Bunlardan biri de “akıllı olmak”tır. Artık toplumda biri için “çok akıllı” dendiğinde, genellikle dünyalık işleri kendi lehine çevirebilen, kurnazca yollarla menfaat sağlayan kişiler akla geliyor. Bu kurnazlık çoğu zaman aldatma boyutuna ulaşsa bile, toplum nezdinde zekâ olarak alkışlanabiliyor. Ancak Kur’ân ve sünnet ışığında bu anlayışın kökten yanlış olduğu açıkça görülmektedir.

Gerçek Akıllılar: Ülü’l-Elbâb

Kur’ân-ı Kerîm’de “akıl sahipleri” olarak çevrilen ülü’l-elbâb ifadesi, sadece düşünebilen değil, düşüncesiyle hakikate ulaşabilen, kalbî ve zihinsel bir olgunluğa sahip kişileri ifade eder. Lügatte “lüb” kelimesinden türeyen bu ifade, kusursuz, arı duru akıl anlamına gelir. Zira Kur’an’a göre her düşünen akıllı değildir; çünkü birçok insan aklını şerre, nefsine ve dünya menfaatine alet eder.

Hidayet Yolunda Akıl ve Nefis Mücadelesi
Hidayet Yolunda Akıl ve Nefis Mücadelesi
İçeriği Görüntüle

Allah Teâlâ, ülü’l-elbâb olan kullarını şöyle tarif eder:

  • Onlar Allah’ın ayetlerine inanır,

  • Sözü dikkatle dinler, en güzel olanı uygular,

  • Ayetler üzerinde derin düşünür ve ibret alırlar.
    Kur’an’daki birçok ayet bu kimseleri örnek gösterir:
    “İşte bunlar, Allah’ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de işte onlardır.” (Zümer, 39/18)

Peygamberimizden Akıl Tanımı: Nefis Muhasebesi ve Ahiret Hazırlığı

Hz. Peygamber (s.a.v.) de akıllılığı sadece zeka ile değil, ahiret farkındalığı ve nefs muhasebesi ile ilişkilendirmiştir. Şöyle buyurmuştur:
“Akıllı kişi, nefsini sorgulayan ve ölüm sonrası için hazırlık yapan kişidir.”
(Tirmizî, Sıfatü’l-kıyame, 25)

Yani kişi, sadece anlık kazancı değil, ebedî hayatını gözeterek yaşamalıdır. Kendi iç dünyasına ayna tutmalı, hatalarını kabul etmeli ve bu eksikleri düzeltme gayretinde olmalıdır. Nefsiyle hesaplaşmayan kişi, doğruyu göremez. Kendini tanımayan Rabbini de tanıyamaz.

Gerçek Akıl: Allah’ın Ayetlerini Anlamak ve Yaşamak

Kur’ân’ın indiriliş hikmetlerinden biri de, akıl sahiplerinin onun üzerinde tefekkür etmesidir:
“Bu Kur’an, insanlar onun ayetleri üzerinde düşünsün ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye indirilen mübarek bir kitaptır.” (Sâd, 38/29)

Gerçek akıl, sadece bilgi birikimi değil, ilahi hakikatleri kavrayacak bir idraktir. Bu nedenle Kur’an, sadece zeki değil, “basiret sahibi” insanlar ister.

Günümüzle Kıyas: Kurnazlık mı, Basiret mi?

Modern dünyada başarı çoğu zaman hileyle, menfaatle eşdeğer görülüyor. Kimi zaman bu “başarılı” insanlar çevresi tarafından hayranlıkla izleniyor. Fakat bu, ne Kur’ân’ın ne de sünnetin övdüğü bir akıl türü değildir.
Gerçek akıllı kişi, önce Allah’a, sonra da kendisine karşı dürüst olan kişidir. Nefis oyunlarına kapılmadan, ahireti için hazırlık yapandır.

Hz. Ömer’in şu sözü bu bilinci özetler:
“Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin. Büyük hesap günü için kendinizi hazırlayın.”

Sonuç: Akıllı ile Gafil Arasındaki Uçurum

Akıllı insan, ölümü çokça hatırlar, ahireti unutmadan yaşar, dünyaya aldanmaz. Gafil kişi ise sadece dünya için yaşar, geçici olanı kalıcı sanır. Kur’ân, bu iki kişilik tipi arasında görme ve körlük, bilme ve cahillik gibi keskin farklar çizer.


Son dua ile bitirelim:
Rabbimiz bizleri, gönderdiği hakikatlere kamil manada iman eden, nefsini tanıyıp kusurlarından arınmaya çalışan, dünya nimetlerini ebedî saadet karşısında azımsayan ve gerçek aklın izinden giden kullarından eylesin. Âmin.