İnsan aklı neden Allah’ın varlığını tam olarak kavrayamaz? Çünkü O’nu yaratılmış olanlarla mukayese etmeye kalkmak, bir bardağa okyanus sığdırmaya çalışmak gibidir. Oysa bizzat kainatın kendisi, ilahi bir imzadır: Her zerresi, Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini ve azametini haykırır.

Allah’ın olmadığını düşünmek bir idrak felcidir. Çünkü mikrodan makroya uzanan her şey, O’nun sonsuz kudretinin izlerini taşır. Ama tüm bunlara rağmen, Allah’ın Zâtı’nı aklımızla tam anlamıyla idrak edemeyiz. Çünkü bu, sınırlının sınırsızı kuşatmaya çalışması olur ki, bu imkânsızdır.


Aklın Sınırı, Vahyin Ufku

Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyruluyor:

“Kim Benim zikrimden yüz çevirirse, ona sıkıntılı bir hayat vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz…” (Tâhâ, 124-126)

Bu, kalbi körleşenlerin sonunun da karanlık olacağını haber verir. Mü’min, yaratılmış olanlardan Yaratıcı’ya intikal etmeli; ama Allah’ın Zâtı hakkında düşünmeye kalkmamalıdır. Çünkü bu, hayal kurmaktan başka bir şey kazandırmaz, sağlam inancı zedeler.3Bef0B0B6440A8D02Bea99E693E59A7F


O Kadar Aşikâr ki, Gizli Kalmış

Cenâb-ı Hakk’ın azameti karşısında insanın aklı âciz kalır. Vâkıa Sûresi’nde, yıldızların yerlerine yemin edilmesi bile, ilahi kudretin büyüklüğünü anlatmaya yeter:

“Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir.” (el-Vâkıa, 75-76)

Bu azamet karşısında akıl susar. Zaten Peygamber Efendimiz ﷺ de, Allah’ın Zâtı hakkında tefekkür etmemizi yasaklamıştır:

“Allah’ın nimetlerini düşünün! Ama Allah hakkında düşünmeye kalkmayın.” (İbn Ebî Hâtim)


Okyanustan Gagaya

Bir hadîs-i şerîfte Hızır Aleyhisselâm, Hz. Mûsâ’ya der ki:

“Allah’ın ilmi yanında bizim ilmimiz, şu kuşun denizden gagasıyla aldığı su kadardır.” (Buhârî)

İşte aklın yeri bu kadardır. Bazen gözün göremediğini akıl fark eder; bazen aklın erişemediği yere vahiy ulaşır. Bu yüzden akıl, mutlaka vahyin aydınlığına muhtaçtır.


Gözün Görmediği, Yok mu Sandın?

Bir odada göz kamaştırıcı bir ışık yansa, göz hiçbir şey göremez. Güneşli bir havada yıldızları görememek, onların yokluğuna delil olur mu? Elbette hayır. Aynı şekilde, Allah’ı gözle görememek de yokluğunu ispat etmez.

Bilakis, bütün varlıklar var olmak için O’na muhtaçtır. O kadar zâhirdir ki, zuhûrunun şiddetinden dolayı gâiptir. Mûsâ Aleyhisselâm’ın “Rabbim, Seni göreyim” isteğine verilen cevap bunu açıklar:

“Beni göremezsin…” (el-A‘râf, 143)

Üç Şey Kurtarır, Üç Şey Helâk Eder
Üç Şey Kurtarır, Üç Şey Helâk Eder
İçeriği Görüntüle

Hava Gibi, Hayat Gibi

Gözle göremediğimiz hava, yaşamak için nasıl zarûretse; göremediğimiz Allah da, bütün mevcudatın hayat kaynağıdır. O görünseydi, başka hiçbir şey görülemezdi. Görünmemesi, bu âlemin devamı içindir.

“Gözler O’nu göremez; hâlbuki O, gözleri görür.” (el-En‘âm, 103)

İşte bu yüzden Allah hem en gizli, hem de en âşikârdır. Zât olarak gizli; kudret, rahmet ve sanat olarak apaçık ortadadır. Kâinatta O’na işaret etmeyen hiçbir varlık yoktur. Yeter ki bakmayı, görmeyi ve teslim olmayı bilelim.


İşte bu yüzden, Allah’ı akılla kuşatmak mümkün değildir; ama her şeyde O’na ait bir nişâne vardır. Mesele, görmeyi istemekte ve kalbi körleştirmemektedir. Zira gözü kapalı olan değil, hakikate karşı gönlünü kapatan kördür.