“Kırmızı Elbise İçinde Gördüğüm En Güzel İnsan”

Ashâb-ı kirâmdan Berâ bin Âzib (r.a.), gönlünde silinmez bir hatıra olarak yer eden manzarayı şöyle anlatır:

“Kırmızı renkli bir elbise içinde, kulak yumuşaklarını geçen saçlarıyla Resûlullah’tan (s.a.v.) daha güzel birini görmedim.”

Bu söz, onun sadece fizikî güzelliğine değil, aynı zamanda zarafet, vakar ve heybetin dengeli tezahürüne işaret eder.


“Sanki Güneş Yüzünde Akıp Giderdi”

Efendimiz’in (s.a.v.) en yakın dostlarından olan Ebû Hüreyre (r.a.) ise O’na şöyle hayran kalmıştır:

“Resûlullah’tan daha güzel birini görmedim. Sanki güneş, mübarek yüzünde akıp giderdi. Tebessüm ettiğinde, güneşin duvara vuran aksi gibi inci dişlerine yansırdı.”

Sadece bakışı değil, tebessümü bile kalplerde iz bırakan bir cemal...


“Kılıç Gibi Değil, Güneş ve Ay Gibiydi”

Câbir bin Semüre’ye bir gün biri şöyle bir soru sordu:

“Peygamber’in yüzü kılıç gibi mi parlaktı?”

O da veciz bir cevap verdi:

“Hayır, kılıç gibi değil… Güneş ve ay gibiydi. Mübarek yüzü yuvarlaktı.”

Bu tarif, sadece gözle görüleni değil, aynı zamanda hissettirileni de anlatır. Parlaklığı, bir nesnenin sert yansıması değil; göksel bir nur gibi yumuşak ve derin idi.


Uzaktan Hayranlık, Yakından Muhabbet

Peygamber Efendimiz’i hicret yolculuğunda gören Ümmü Ma‘bed’in tanıklığı, onun güzelliğine hem estetik hem duygusal bir boyut katar:

“Uzaktan bakıldığında insanların en güzeli ve en sevimlisi; yakından bakıldığında ise en hoş ve en tatlısıydı.”

Bu söz, Resûlullah’ın yüzünde saklı olan cemalin, yakınlık kurulduğunda gönülleri sarıp sarmalayan içten bir sevgiye dönüştüğünü gösterir.


“Yüzü Ayın On Dördü Gibi Parlardı”

Peygamberimiz’in üvey oğlu Hind bin Ebî Hâle (r.a.), onun yüzünü şöyle tarif eder:

“Yüzü, ayın on dördü gibi parlardı.”

Bu benzetme, ümmetin hayranlıkla dolu bakışlarını göğe yönelten bir ifadedir. Ay gibi, hem gecenin karanlığını deler hem de kalplerde derin bir huzur uyandırır.


“Görünce Ürperti, Tanıyınca Muhabbet Uyanırdı”

Hazret-i Ali (r.a.) ise Efendimiz’i anlatırken şu çarpıcı tespiti yapar:

“Onu ilk defa görenin içinde, heybetinden dolayı bir ürperti oluşurdu. Fakat onunla biraz vakit geçirenin gönlünde derin bir muhabbet belirirdi.”

Ve sözünü şöyle tamamlar:

“Ben daha önce de, daha sonra da onun bir benzerini görmedim.”

Bu ifade, sadece bir fiziksel güzellik değil, onun ruhani derinliğini ve gönüllerde bıraktığı tesiri de yansıtır.

İstanbul’un Fethi Bize Ne Söylüyor?
İstanbul’un Fethi Bize Ne Söylüyor?
İçeriği Görüntüle

Cemal ve Kemalin Zirvesi

Allah Rasûlü (s.a.v.), güzellikte bir zirveydi. Onun yüzüne bakan sadece estetik değil, merhamet, adalet, vakar ve rahmetin suret bulmuş halini görürdü. O’nun güzelliği, sadece surette değil; sîrette, ahlâkta, sözde ve davranışta da tecelli etmişti.


Son Söz: Görenleri Hayran, Anlatanları Aciz Bırakan Cemal

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) güzelliğini anlatan sahâbîlerin ifadeleri, gönül penceresinden bakıldığında daha derin bir anlam kazanır. Her bir tarif, sadece estetik bir betimleme değil, kalpten gelen bir hayranlığın dışavurumudur.

Onu ananlar yüceldi, unutanlar mahrum kaldı. Allah’ım! Gönlümüze, dilimize ve hayata O’nun nurundan bir iz bırak. Salât ve selam O’na olsun…