Modern tıpta ölümün tanımı çoğu zaman “beyin ölümü” üzerinden yapılmaktadır. Doktorlar, geri dönüşü imkânsız bir şekilde beyin fonksiyonları durduğunda “hasta ölmüştür” demektedir. Ancak İslâm hukukçuları açısından ölümün gerçekleştiğini söylemek için kalbin durması esastır.
Beyin ölümü gerçekleşen bir kişi, hâlâ nefes alıp veriyor ve hayatiyetini sürdürüyor olabilir. Bu durumda miras hukuku gibi konularda da kişi canlı kabul edilir. Örneğin; bitkisel hayatta olan, beyin ölümü gerçekleşmiş bir çocuk, kalbi çalıştığı sürece annesinden veya babasından miras alabilir. Ancak fişi çekildiğinde ve kalbi durduğunda mirası mirasçılarına intikal eder.
Dolayısıyla ölüm, yalnızca biyolojik bir süreç değil; fıkhî, hukukî ve ahlâkî yönleri olan kapsamlı bir meseledir. “Beyin ölümü” kavramının organ nakli için bir gerekçe olarak kullanılmasının sakıncalı olduğuna dikkat çekilmektedir. Çünkü beyin ölümü gerçekleşen kişiden organ alınmadan önce anestezi yapılması, bu kişinin acıyı hâlâ hissettiğine işaret etmektedir.
Sonuç olarak, İslâmî ölçülere göre gerçek ölüm kalbin durmasıyla gerçekleşir. Bu nedenle, kalp ölümü olmadan organ nakli için “beyin ölümü”nü yeterli görmek doğru bulunmamaktadır.