Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin (r.a.) örneği, dünyanın süsüne kapılmanın Allah yolunda gayreti nasıl sekteye uğratabileceğini ve ihsan ile fedakârlığın önemini gösteriyor. Dünyaya meylederek âhireti geri plana atmanın ne büyük bir tehlike olduğunu gösteren şu misal, ne kadar ibretlidir:
Dünya Tuzağı: “Tehlike” Ne Savaş Alanı, Ne de Ölüm!
Emevîler devrinde, Hâlid bin Velid’in oğlu Abdurrahmân’ın komutasındaki İslâm ordusu, Allah Rasûlü’nün İstanbul’un fethiyle ilgili müjde ve iltifatına nail olmak ümidiyle yola çıkmıştı. Ordunun içinde Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) da bulunmaktaydı. Rumlar, arkalarını şehrin surlarına vermiş savaşırlarken, Ensâr’dan bir zat, atını Bizanslıların ortasına kadar sürdü.
Bunu gören mü’minler; “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız!” âyet-i kerîmesinden hareketle hayret içinde:
“–Lâ ilâhe illâllâh! Şuna bakın! Kendini göz göre göre tehlikeye atıyor!” demişlerdi. Bunun üzerine Ebû Eyyûb el-Ensârî şöyle dedi:
“–Ey mü’minler! Bu âyet, biz Ensâr hakkında nâzil oldu. Allah, Peygamberi’ne yardım edip dinini galip kıldığında biz, ‘Artık mallarımızın başında durup onların ıslahı ile meşgul olalım.’ demiştik. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Rasûlü’ne:
«Allah yolunda infak ediniz de, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız. Bir de ihsanda bulununuz, zira Allah muhsinleri sever.» (el-Bakara, 195) âyetini vahyetti.
Bu âyetteki ‘kendi eliyle kendini tehlikeye atmak’tan maksat, bağ ve bahçe gibi dünya malıyla uğraşmaya dalıp, Hak yolunda gayreti terk ve ihmal etmemizdir.”
Bu ilahî ikaza bütün samimiyetiyle kulak verip ittibâ eden Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.), dünyanın süsüne ve rahatına hiçbir zaman iltifat etmeyerek Allah yolunda hizmetten geri kalmamış ve nihayet katıldığı bu sefer esnasında şehit olarak, surların yakınına —bugün kendi adıyla anılan Eyüp semtine— defnedilmiştir.





