– O, zengin bir ailenin göz kamaştırıcı hayatını ardında bırakan bir gençti. Mekke’nin asil ailelerinden Benî Abdüddâr’a mensup, en güzel elbiseleri giyen, en seçkin sofralara oturan, herkesin imrendiği Mus‘ab bin Umeyr (r.a.), İslam'ın ilk ışıklarını kalbine düşürünce, karanlıktan tümüyle sıyrıldı.
Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) gizlice iman eden Mus‘ab, ailesinin baskılarına ve hapsine rağmen davasından dönmedi. Hicretin beşinci yılında ilk Habeşistan kafilesiyle İslam uğruna yollara düştü. Döndüğünde ise onu bambaşka bir görev bekliyordu: İslam’ın ilk öğretmeni olmak.
İslam'ın Medine’ye Açılan Kapısı
621 yılında, Medine’den gelen heyetin talebi üzerine, Resûlullah (s.a.v.) onu İslam’ın ilk muallimi olarak gönderdi. Medine’ye ulaşan ilk Müslüman olarak, Es‘ad bin Zürâre’nin evinde kaldı. Kur’ân bilgisi, tebliğ üslubu ve samimiyeti sayesinde Üseyd bin Hudayr ve Sa‘d bin Muâz gibi liderlerin kalbine İslam'ı taşıdı.
O bir muallimdi ama aynı zamanda bir öncüsüydü hicretin. Medine'de cuma namazlarını başlatan, İkinci Akabe Biatı'nın hazırlanmasında kilit rol üstlenen bir neferdi.
Uhud’un Sancağı ve Şehadetin Sıcaklığı
Hicretin ardından Hz. Peygamber, onu Bedir’de muhacirlerin, Uhud’da tüm ordunun sancağını taşımakla görevlendirdi. Uhud’un kanlı saatlerinde Peygamber’ini (s.a.v.) korumak için gövdesini siper etti. Her iki eli kesilince sancağı göğsüne bastırdı. Son darbeyi kalbine yiyerek yere düştü.
Mus‘ab şehit olmuştu. Oysa saracak bir kefen bile yoktu. Hırkasıyla başı örtüldü, ayaklarına kokulu otlar kondu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), yanında duranlara onun bir zamanlar nasıl yaşadığını, neleri feda ettiğini anlattı. Ardından şu ayeti okudu:
"Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice kişiler vardır. Onlardan bazısı sözünü yerine getirip o yolda canını vermiş, bazısı da -şehitliği- beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir." (Ahzâb, 33/23)
Mus‘abü’l-Hayr: Allah Resulü’nün Bacanağı
Mus‘ab bin Umeyr (r.a.), Hz. Zeyneb bint Cahş’ın kız kardeşi Hamne ile evliydi. Bu yönüyle Resûlullah’ın (s.a.v.) bacanağıydı. “Mus‘abü’l-hayr” yani “hayrın Mus‘abı” olarak anıldı. Mekke'nin gözde genci, Medine’nin rehberi, Uhud’un şehidi oldu.
Onu hatırlayan sahâbîler, her bollukta onun yoklukla gelen şehadetini andılar. Habbâb bin Eret şöyle demişti: “Mus‘ab gibi dostlarımız hiçbir dünyalık tatmadan Rabbine kavuştu. Biz ise nimet içinde yaşıyoruz…”
Mus‘ab bin Umeyr, İslam’ın muallimlik kürsüsünü ilk dolduran, sancaktarlığını son nefese dek omzunda taşıyan bir yiğitti. Onun hayatı, Allah ve Resulü’nün sevgisinin, dünyanın tüm cazibesinden üstün olduğunun canlı bir ispatıydı.