İslam’da insan hayatı kutsal bir emanettir. Allah, insanı yarattığı gibi onun hayatını da ancak kendisi sona erdirebilir. Bu yüzden insanın kendi canına kıyması, yani intihar etmesi büyük bir günah olarak kabul edilir. İslam alimleri, intihar edenin cenaze namazı kılınması konusunda görüş ayrılığı yaşasa da, intihar edenin imanını tamamen kaybetmediği, daha çok hayatın zorlukları karşısında dayanamadığı görüşü hâkimdir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurur:
“Kendini boğarak öldüren kimse, cehennem için boğmuş olur. Kendini vuran kimse, cehennem için vurmuş olur.” (Buhârî, Cenâiz 84)
Bu hadis, intiharın ne denli ağır bir günah olduğunu ve ahirette bunun hesabının sorulacağını ifade eder. Ancak bu, insanın her türlü zorluğa dayanamayacağı ve bazen ruhsal bunalımlara kapılabileceği gerçeğini değiştirmez. İslam, insana merhametle yaklaşır; insanın sınavlarının ve çaresizliklerinin farkındadır.
Kur’an-ı Kerim’de sabır ve zorluklar karşısında metanet şöyle buyurulur:
“Ey iman edenler! Sabredin, sabırda yarışınız, (Allah’tan) korkun ki başarıya eresiniz.” (Âl-i İmrân, 3:200)
“Müminler ancak kardeştirler. O hâlde kardeşlerinizin arasını düzeltin.” (Hucurât, 49:10)
Buradan da anlaşıldığı gibi, müminler zorlukları sabırla aşmakla yükümlüdürler ve birbirlerine destek olmaları gerekir. İntihar eden kişinin, genellikle yalnızlık, umutsuzluk ve derin acılar içinde olduğu, toplumdan ve destekten yoksun kaldığı durumlar gözlemlenir. Bu nedenle, hem toplumsal hem bireysel olarak ruh sağlığına ve manevi destek sistemlerine önem verilmelidir.
Bir başka önemli husus, insanın hayatına son verme yetkisinin kendisinde olmamasıdır. İnsan vücudu Allah’ın bir emaneti, hayat ise büyük bir sınavdır. Allah Teâlâ, Kur’an’da şöyle buyurur:
“Kim bir cana kıyarsa, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Maide, 5:32)
Bu ayet, insan hayatının ne kadar değerli olduğunu vurgular. Kendi hayatına son vermek, sadece kendisine değil, bütün insanlığa karşı işlenmiş büyük bir suç gibidir. Çünkü her insan, içinde farklı potansiyeller, iyilikler ve hayırlar barındırır.
İslam, müminlere dünya sıkıntılarının gelip geçici olduğunu ve ebedi hayatın esas olduğunu hatırlatır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Dünyadaki bir musibet, âhirette karşılık olarak bir rahmete dönüşür. Bu yüzden musibete sabreden mümin, Allah’ın lütfuna nail olur.” (Tirmizî)
Bu sebeple, sabır en büyük ilaçtır. Mümin, ne kadar zor durumda olursa olsun, Allah’a tevekkül etmeli, umudunu kaybetmemelidir. Çünkü Allah’ın rahmeti geniştir ve kullarının tövbesini kabul eder.
İntihar eden kişinin cenaze namazı kılınır; çünkü bu kişi, imanını tamamen kaybetmemiştir. Ancak ahirette, işlediği büyük günahın cezasını çekecektir. Fakat nihai karar ve merhamet Allah’a aittir. İnsanların yargılayıcı değil, destekleyici olması gerekmektedir.
Sonuç olarak:
İnsan hayatı kutsaldır ve korunmalıdır.
İntihar büyük günahtır ancak İslam merhamet dini olarak insanları anlamaya çalışır.
Sabır ve dua, zor zamanların en büyük yardımcılarıdır.
Toplumun, manevi ve psikolojik destek sağlaması şarttır.
Umut, müminin en büyük dayanağıdır; “Bu da geçer yahu!” diyerek zorluklar aşılmalıdır.
İntihar, sorunların çözümü değil, daha büyük bir imtihan ve sınavdır. Hayatın kıymeti, sabırla ve Allah’a güvenle korunur.