Hayber’in Fethi sırasında yaşanan bir hadise, İslam’ın emanet, sadakat ve fedakârlık değerlerini bütün açıklığıyla ortaya koydu. Yahudi ileri gelenlerinden birine çobanlık yapan Yesâr adlı genç, kale dışında koyun güderken Allah Rasûlü Muhammed Mustafa (s.a.v.) ile karşılaştı. Bu buluşma, onun hem kalbini hem de kaderini değiştirdi.
Yesâr, Peygamber Efendimiz’le yaptığı kısa bir sohbetin ardından kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldu. Rasûlullah (s.a.v.) ona “Eslem” ismini verdi. Eslem, koyunları ne yapacağını sorduğunda Allah Rasûlü, onları kovarak sahiplerine göndermesini söyledi. O da bir avuç çakıl alıp hayvanlara doğru attı ve şöyle dedi:
“–Sahibinize dönün! Vallahi bundan sonra sizinle bir daha olmayacağım.”
Koyunlar hiç tereddüt etmeden kaleye doğru yönelip içeri girdiler. Bu olay, Allah’a teslimiyetin ve emanet bilincinin ne denli güçlü olduğunu gösteriyordu.
Eslem (r.a.), Müslüman olduktan sonra hemen cihada katıldı. İslam uğruna eline kılıç alıp saflara katılan bu samimi mü’min, kısa süre sonra şehit düştü. Onun adı, imanla aydınlanan bir yüreğin ne kadar hızlı ve kararlı bir biçimde Allah yoluna adanabileceğini gösteren örnek şahsiyetler arasına yazıldı.
Hayber’in kıtlıkla boğuştuğu, savaşın her yeri sardığı bir ortamda Allah Rasûlü (s.a.v.), ganimet ya da fırsat arayışına girmemiş, düşmanına ait olan koyunları sahiplerine göndermeyi emretmiştir. Eslem de bu emri yerine getirerek İslam’ın emanet ahlâkına bağlılığını ispatlamıştır. O hem canıyla hem malıyla sınanmış ve her ikisinden de yüz akıyla çıkmıştır.
Bu vak’a, İslam’ın yalnızca bir savaş dini değil, aynı zamanda bir ahlak, sadakat ve vicdan dini olduğunu bir kez daha göstermektedir. Eslem’in (r.a.) hatırası, mü’min yüreklere her devirde ilham olmaya devam ediyor.