Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Rabbini, içinden, yalvararak ve O’ndan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an. Gâfillerden olma!” (A’râf, 205)
Bu âyet, insanın Rabbine samimiyetle, alçak gönüllülükle ve kalpten bir korku ve saygıyla dua etmesini ve gaflet içinde olmamasını öğütler. Nisyân (unutma) ile gaflet (bilerek ilgisiz kalma) arasındaki fark ise önemle vurgulanır. İnsan tabiatı gereği unutmaya yani nisyâna meyillidir, bu da gayr-ı irâdî bir haldir. Ancak gaflet, irâdî bir ilgisizliktir ve sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Bu yüzden Allah Teâlâ, insanlara gaflet halinden kaçınmalarını emretmiştir.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- “Ümmetimden hatâ, unutma ve zorla yaptırılan şeyin cezâsı kaldırılmıştır.” diyerek unutmanın insani bir zaaf olduğunu ve bu tür hataların affedileceğini bildirmiştir. Ancak gaflet, kalbin hakikatlere kapalı olması, ilahi rızadan uzaklaşmasıdır ve bu durum insanın manevi hayatını tehlikeye atar.
Gaflet hâlinde yapılan duanın kabul olmayacağı hususu da önemli bir uyarıdır. Tirmizî’de rivayet edilen bir hadiste Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allâh’a, kabul edileceğine yakînen inanarak duâ ediniz! Zîra Allah Teâlâ, gâfil bir kalble yapılan duâyı kabul etmez.” Bu, kalp uyanıklığının, samimiyetin ve bilinçli kulluğun duada olmazsa olmaz olduğunu gösterir.
Osman Nûri Topbaş Hocaefendi gafleti, insanın iki gözünün önüne iki parmağını koyup kendi kendisini âmâ etmesine benzetir. Gaflet, kalbe bir perde çekilmesi, insanın gerçekleri göremez hale gelmesidir. Bu durum, insanın kendi manevî hayatında mayın tarlasına pervasızca girmesi veya uçurumun kenarında dikkatsizce dolaşmasına benzer.
Gafletten kurtulmak için kalbin tasfiye edilmesi, nefsin tezkiye edilmesi ve gönlün mâsivâ (Allah dışındaki her şey)dan temizlenmesi gerekir. Ayrıca kainattaki kudret, hikmet ve zerâfet tezahürlerini fark edebilmek, derin tefekkür ve vicdan muhasebesi yapmak zaruridir. Aksi takdirde insan gafletten kurtulamaz, elindeki küçücük imkânları büyük zannedip gerçek hakikatlere gözünü kapatır.
Bu bağlamda, gaflet girdabından kurtulmanın en önemli vesilesi ölüm gerçeğidir. Ölenler sessizce, ama yüksek bir sesle geride kalanlara “fırsat varken gafletten kurtulun, gözlerinizi uykudan açın, uyanık kalın ve Hak yolunda yürüyün” diye seslenir. Bu çağrı, kalp uyanıklığı için en güçlü uyarıdır.
Abdülkadir Geylânî -kuddise sirruh- de bu gerçeği şöyle dile getirir: “Ey gaflet uykusunda uyuyanlar! İyi biliniz ki, sizi Yaratan uyumuyor.” Yani Allah, kullarının gaflet içinde olmasına razı değildir ve sürekli onları uyanık olmaya davet eder.
Yazı, büyük şair ve düşünür Necip Fazıl Kısakürek’in gönülden ettiği şu niyaz ile son bulur:
“Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,
Affet, Senden habersiz aldığım her nefeste.”
Bu dua, insanın gaflet içinde farkında olmadan işlediği hatalar için Allah’tan af dilemeyi ve kalbin uyanıklığını dilemesini ifade eder. Böylece insan, gafletin karanlığından kurtulup ilahi rahmet ve hidayete doğru yürüme azmi kazanır.