İlâhî ahlâk ile ahlâklanmak, her şeyden önce gönlün Allah ile beraberliğine, yani O’na muhabbetle bağlanmasına bağlıdır. Çünkü “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Hadis) buyurulmuştur. Bu beraberlik, seven ile sevilenin özelliklerinde müştereklik anlamına gelir. Muhabbet, seven ile sevilenin hasletlerinde ortaklık ve aynılıkla güçlenir.
İnsanın özünde bulunan ilâhî sır, nefha-i ilâhî olan ruhudur; bu ruh “rûh-i sultânî” olarak anılır. Bir kul, Allah’ın kendi ruhundan üfleyerek lutfettiği bu ruhu, ilâhî güzelliklerle donatırsa, Allah’ın muhabbetine vesile olacak en güzel müştereklik gerçekleşmiş olur. Allah’ı seven müminin her hâl ve hareketi, O’nun esmâ ve sıfatlarından izler taşır.
Ancak ilâhî ahlâk ile ahlâklanmak derken, Cenâb-ı Hakk’ın azamet ve kibriyâ gibi celâl sıfatları değil, kullarında görmekten hoşnut olduğu şefkat, merhamet, affedicilik ve cömertlik gibi cemâlî sıfatlarla ahlâklanmayı kastediyoruz. Allah, bu sıfatların yansımalarını kullarında gördükçe onları sever. Örneğin, Allah tek olduğu için tekliği sever, güzel olduğu için güzelliği sever, âlim olduğu için âlimleri sever, cömert olduğu için cömertliği sever. Bu anlayış, bütün cemâlî esmâya yayılabilir.
Fakat Allah’ın sıfatlarının insana izafe edilmesi mecâzî olup, O’nun “muhâlefetün li’l-havâdis” yani hiçbir yaratılmış şeye benzememek sıfatıyla beraber düşünülmelidir. Aksi halde bu sıfatlarla bir insanı tanımlamak şirk olur.
Bu anlayış, hadîs-i şeriflerle de pekişir:
“Allah Teâlâ cömerttir, ihsan sahibidir; cömertliği sever. Yine O, güzel ahlâkı sever…” (Süyûtî, el-Câmî; Tirmizî, Edeb, 41/2799)
“…Allah Rafîk’tır (rıfk sahibidir), rıfkla (yumuşaklıkla) muâmeleyi sever. Sertliğe ve diğer şeylere vermediği sevâbı, rıfkla muâmeleye verir.” (Müslim, Birr, 77)
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.”
Bir sahâbî, elbisesinin güzel olmasından hoşlandığını belirtince Efendimiz şöyle açıklamıştır:
“Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise büyüklenmek, hakkı inkâr ve insanları hor görmek demektir.” (Müslim, Îmân, 147)
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir defasında izârsız olarak açık alanda gusleden birini görüp minbere çıkarak:
“Allah -azze ve celle- çok hayâlı ve çok gizlidir. Bu sebeple hayâyı ve örtünmeyi sever. O hâlde herhangi biriniz gusledeceği zaman örtünsün.” (Ebû Dâvûd, Hammâm, 1/4012) buyurmuştur.
Şeyh Sâdî Hazretleri, ilâhî hayâya dair Gülistan adlı eserinde şöyle nakleder:
Günahkâr bir kul, kabul edilir ümidiyle uzun uzun duâ eder. İlk iki defa duâsı kabul edilmez. Üçüncü kez yalvararak duâ edince, Allah meleklerine:
“Ey benim meleklerim! Kulumun ısrarla yaptığı duâyı kabul ettim ve istediğini verdim. Çünkü bir kulumun uzun uzun duâ edip inlemesinden utanır, hayâ ederim.” buyurur.
Sâdî, “Allâh’ın lûtuf ve keremini gör ki, günaha giren kuldur, fakat hayâ eden Allah’tır.” diyerek ilâhî hayânın büyüklüğünü vurgular.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in “örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha fazla hayâ sahibi” olması, onun ahlâkının ilâhî hayâyla donanmış olduğunun en açık göstergesidir.
Kur’ân-ı Kerim’de et-Tevbe sûresi 105. âyette:
“De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasûlü de mü’minler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allâh’a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” buyrulmuştur.
Bu ayet, müminlerin bütün amellerinin Allah, Rasûl ve müminler tarafından izlendiği bilinciyle yaşamalarını emreder.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şu sözü ise müminlere büyük teselli verir:
“Hayatım sizin için hayırlıdır: Bazı hâdiseler yaşarsınız, bunun üzerine size ilâhî vahiy ve hükümler indirilir. Vefâtım da sizin için hayırlıdır: Amelleriniz bana arz olunur; hayırlı amellerinizi gördüğümde, ondan dolayı Allah’a hamd ederim; kötü amellerinizi gördüğümde ise sizin için Allah’tan mağfiret dilerim.” (Heysemî, IX, 24)
Bu, amellerimizin Rasûlullah’a arz edildiği ve O’nun bizim için şefaat ve mağfiret dilediği anlamına gelir.
Bizler, Ümmet-i Muhammed olarak, yaptığımız her amelin daima Allah tarafından görüldüğünü ve Rasûlullah’a arz edildiğini unutmamalı, onların huzurunda yapamayacağımız yanlışlardan kaçınmalı, hayâ ve edepli yaşamayı şiar edinmeliyiz. Zira bugün yanlışlardan sakınmak, ahirette rezil olmaktan korunmanın en emin yoludur.
Sonuç olarak; İlâhî ahlâkla ahlâklanmak, hayâ ve muhabbetle dolu gönüllerle mümkündür. Bu yolda ilerleyenler, Allah’ın sevgisini kazanır, Peygamberimizin örnek ahlâkını hayatlarına taşır ve hem dünyada hem de ahirette saadete erer. Rabbimiz bizleri bu güzel ahlâk ile donatmayı nasip eylesin. Âmin.