İslam tarihinin adalet ve tevâzu timsali büyük sahabesi Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, hayatı boyunca sadelikten ve halkla iç içe olmaktan ayrılmadı. Halifelik makamında bulunmasına rağmen, kendi işini kendi yapar, sade yaşar, gece sokak sokak dolaşarak halkın ihtiyaçlarıyla ilgilenirdi.

Bir gün, yanında oturulurken Safvan bin Ümeyye bir çanak yemek getirip önüne koydu. Hazret-i Ömer hemen çevresindeki yoksul ve köleleri çağırarak, yemeği onlarla birlikte yemeye başladı. Sofrada, onun tevâzuunu ortaya koyan şu sözü dikkat çekti:

“Allah, köleleriyle birlikte yemek yemekten âr eden kimseleri felâha erdirmez.”

İhlâsla Verilen Her Lokma, Allah Katında Kaybolmaz"
İhlâsla Verilen Her Lokma, Allah Katında Kaybolmaz"
İçeriği Görüntüle

Bunun üzerine Safvan bin Ümeyye, onların bu davranışı kibirden değil, imkânsızlıktan kaynaklandığını ifade etti:

“Vallahi biz onlarla birlikte yemekten utanmıyoruz. Ne var ki onları kendimize tercih ediyoruz, çünkü her zaman güzel ve lezzetli yemekler bulamıyoruz ki onlara da yedirelim.”

Bu hadise, İslam toplumunun fazilet esaslı yapısında tevâzunun ve eşitliğin ne kadar derin bir yeri olduğunu gösteriyor. Hazret-i Ömer’in yaşantısı, adalet ve merhametin sadece sözle değil, fiille de hayata geçirildiğinin en güzel örneklerinden biridir.