Bugün zihinleri ve gönülleri inşâ etmeye, merhameti, adâleti, hikmeti ve güzel ahlâkı hayatın her alanına yaymaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. İşte bu noktada dînî eğitim devreye girer; sadece bilgi aktarmakla yetinmeyip, öğrenciyi yaşatan ve yaşatacak hâle getiren bir süreç olmalıdır.
Unutmayalım ki her iş, her meslek, her insan; Allah yolunda bir vesîle olabilir. Yeter ki niyet güzel, ahlâk sağlam, istikamet doğru ve adâlet terazisi yerli yerinde olsun. İster işveren olun, ister öğretmen, doktor, hâkim, avukat veya işçi; amacınız Allah rızasını gözetmek ve insanlığa hizmet etmek olduğu sürece yaptığınız her iş değer kazanır.
Yetiştirdiğimiz evlâtlar, belki de bir gün toplumun farklı alanlarında hak ve hakikati haykıran bir münevver, merhamet ve şifâ dağıtan bir doktor, adaletle hükmeden bir hâkim ve idareci, adalete yardımcı olan bir avukat, gönüller inşa eden bir öğretmen veya insanlığa hayırlı işler yapan bir işçi ya da işveren olacak. Onun kalbine düşürdüğümüz her güzel duâ, her küçük öğüt bir gün toplumun bir köşesinde meyve verecek. Belki biz görmeyeceğiz, ama Rabbimiz bizim yetiştirdiğimiz o güzel kalpli insanın vesîlesiyle bize ecir yazacak.
Bu yüzden her anne bir dînî eğitimci, her baba bir ahlâk öğretmeni, her ev bir medrese, her iş bir kürsü olmalıdır. Evlatlarımızın kalplerini diri, vicdanlarını duru ve ahlâklarını sağlam yetiştirmek, gelecek nesillerin doğru yolda olmasının en önemli garantisidir.
Ve unutmayalım: Her meslek, her iş, her alan – rızâsı gözetilince – Allah yolunda bir vesîle olabilir. Yeter ki niyetimiz, amacımız ve ahlâkımız sağlam olsun; gerisi Allah’a kalmış. İşte bu anlayış, bireylerin ve toplumun manevî inşâsının temelidir ve her birey, kendi vesîlesiyle dünyada ve ahirette değerli bir etki bırakabilir.