Âhirette İlk Hesap Namazdan! — Namazın Hayatımızdaki Maddî ve Manevî Değeri
Âhirette İlk Hesap Namazdan! — Namazın Hayatımızdaki Maddî ve Manevî Değeri
İçeriği Görüntüle

Allah Teâlâ, kudretiyle yarattığı her şeyi sonsuz bir hikmetle var etmiş ve her varlıkta kendisine ait bir sanat mühürlemiştir. Ancak O'nun azamet ve kudreti, çok daha yüce ve beşer idrâkinin kavramaktan âciz kalacağı bir mükemmelliktedir. O, her türlü noksanlıktan münezzehtir ve her türlü kemâl sıfatla muttasıftır. Bu sebeple, insanın Rabbini tanıma gayreti sıradan bir bilgi edinme değil, derin bir tefekkür ve teslimiyet yolculuğudur.

İşte bu yüce hakikatin farkında olarak, kulun Rabbine karşı olan kulluk bilinci de sıradan bir ritüel olmaktan çıkar ve tefekkürle yoğrulan, şuurlu bir kulluk haline dönüşür. Kullar olarak bizlere düşen, O’nu bu tefekkür ufku içerisinde tanımaya çalışmak ve bu idrâk ile kulluk etmektir. Çünkü O’na yapılacak kulluk, sadece şekle indirgenmiş bir ibadet değil, kalbin, zihnin ve ruhun derin bir bağlılığıyla gerçekleşen bir teslimiyet hâlidir.

Velhâsıl, rûhânî tefekkür bir terbiye mektebidir. Bu mektep, insanı nefisle mücadelesine yönlendiren, kalbi gafletten uzaklaştıran ve marifetullah’a ulaşma yolunda istikamet veren bir manevî eğitim alanıdır. Mü’minler olarak, bu mektebin gayretli birer talebesi olmamız gerekir. Çünkü bu mektebin dersleri, kalp gözünü açar, kulun Allah ile olan bağını kuvvetlendirir.

Kur’an-ı Kerim’in ilk hitabı olan “Seni yaratan Rabbinin adıyla oku!” (el-Alak, 1) emr-i celîli de bizlere bu yönde açık bir istikamet göstermektedir. Bu emir, sadece kelimeleri okumayı değil; yaratılışı, kâinatı, varlıkları ve özellikle de insanın kendi iç dünyasını Rabbini tanıma yolunda derin bir idrâkle okumayı öğütlemektedir. Bu nedenle, bu emrin muhtevâsından hisseler almaya çalışmak, her mü’minin asli vazifesi olmalıdır.

Tefekkür eden, hayatı anlamlandırır; hayatı anlamlandıran ise Rabbine daha sağlam bir bağla yönelir. Bu sebeple rûhânî tefekkür, sadece bilgi değil, bir bilinç, bir duruş, bir yöneliş meselesidir. Ve bu da ancak kalbin eğitimiyle, yani terbiye ile mümkündür.