Aşık olmak, insanın kontrolünde olmayan, kalpten gelen güçlü ve doğal bir his olarak kabul edilir. Dini kaynaklar, bu tür duyguların insan fıtratının bir parçası olduğunu ve günah sayılmadığını belirtir. Nitekim bir hadiste, bir kadına aşık olup bu sevgiyi kalbinde gizleyerek kimseye açmadan vefat eden kişinin şehit olacağı ifade edilmiştir (bk. Kenzu’lummal, h. No: 7000; Aclunî, 2/263). Bu hadisin sahih olduğu yönünde de önemli alimlerden Sahavî'nin görüşü bulunmaktadır (bk. el-Makasıdu’l-hasene, 1/220).
Ancak, aşkın sınırları da vardır. Sevgi, insanı yüceltirken onun değerlerini aşındırmamalı, kalbini manevi görevlerinden uzaklaştırmamalıdır. Taparcasına sevgi, insanı yaratılış amacından koparabilir. Bu yüzden, sevdiğimiz kişiye karşı hislerimizde dengeyi korumak, hem kalp huzuru hem de manevi istikamet açısından son derece önemlidir.
Eğer sevdiğiniz kişiyle evlenme imkânınız varsa ve bu, dini ölçülere uygun bir birliktelik sağlıyorsa, bu adımı atmak en doğru yol olacaktır. Ancak bu mümkün değilse, Allah’a teslim olup hayırlısını dilemek en güzelidir. Unutmayalım ki, neyin hayırlı olduğunu yalnızca Allah bilir.
Tıpkı Hz. Meryem’in annesinin yaşadığı gibi… O, erkek evlat istemişti; fakat Allah ona Meryem’i nasip etti. Zamanla bu tercihin, insanlık tarihinde derin izler bırakacak bir peygamber annesi olma şerefi getirdiği anlaşıldı. Bu örnek, bazen dileklerimizin en hayırlısının, bizim düşündüğümüzden çok farklı olabileceğini hatırlatır.
Ayrıca, nişanlılık gibi resmi nikâh olmadan kurulan ilişkilerde dikkatli olunması gerektiğini unutmamalıyız. Nişan, nikâhın yerini tutmaz. Nikâh, karşılıklı rızayla ve şahitler huzurunda yapılan kutsal bir sözleşmedir. Sevdiğiniz kişiye helal yoldan ulaşmak, sevginin en temiz ifadesidir.
Bu nedenle, aşka düşenlerin sevgiyle beraber aklı da elden bırakmamaları, gönüllerini dengede tutmaları ve Allah’a teslim olmaları en doğru olandır.