İnsanoğlunun gerçek huzuru ve kurtuluşu, Rabbini tanıması ve O’nu unutmamasıyla mümkündür. Zira Allah Teâlâ’yı unutan bir kalp, zamanla karanlığa gömülür; günahlar kolaylaşır, vicdanlar körelir. Mü’minin en büyük korunma zırhı ise “zikir, fikir ve şükürle dolu bir hayat” yaşamaktır.
Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! İşte onlar, yoldan çıkan kimselerdir.” (el-Haşr, 19)
Gönlü Allah ile yaşayan kişi nefsin tuzaklarına düşmez. Besmeleyle başlayan bir hareketin kalp kırması, harama bulaşması mümkün değildir. Zira Allah’ı seven, harama el uzatamaz.
Gerçek kulluk, sadece belirli vakitlerde yapılan ibadetlerle sınırlı değildir. Asıl kulluk, kalpte Allah’a daimî bir bağlılıkla yaşamak, O’nu her zaman hatırlamak ve unutulmadığı her anı ibadete dönüştürebilmektir.
Rabbimiz İnfitâr Sûresi’nde bizlere soruyor:
“Ey insan! Seni yaratıp düzgün ve dengeli kılan; seni (ana rahminde) en güzel şekilde birleştiren Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (el-İnfitâr, 6-8)
Bu hitap, insanı her an Rabbinin ihsanlarını tefekküre çağırıyor. Zira unutulan her nimet, şükürsüzlüğe; unutulan her emir, günaha dönüşür.
Unutmayalım:
Allah’ı hatırlayan bir kalp, seraplara aldanmaz. Allah’ı unutan bir insan ise, nefsin esiri olur. Her anımızı zikirle, tefekkürle ve şükürle yaşamalı, Rabbimizi hiçbir zaman unutmamalıyız.
Kaynak:
Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Gönül Dünyası, Erkam Yayınları
Hazırlayan: İslam ve İhsan