Sadaka, İslâm’ın en temel ahlâkî değerlerinden biridir. Ancak bu kavram yalnızca bir mal ya da para vermekten ibaret değildir. Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in buyurduğu üzere:

“Çalınan şey kendisi için sadakadır. Yabânî hayvanların yediği şeyler sadakadır. Kuşların yedikleri sadakadır. Bir kişinin ondan alıp eksilttiği şey de kendisi için sadakadır.” (Müslim, Müsâkât, 7)

Ahirette Hesap Verilecek 4 Büyük Soru, Hazır mısın?”
Ahirette Hesap Verilecek 4 Büyük Soru, Hazır mısın?”
İçeriği Görüntüle

Bu hadis, sadakanın yalnızca insanlara değil, yeryüzündeki tüm canlılara yönelik bir rahmet ve paylaşma bilinci olduğunu ortaya koyar. Bir ekmek kırıntısını kuşa vermek, bir damla suyu susuz bir canlıyla paylaşmak, hatta malından eksiltilen bir şeyi bile hoş görmek… Mü’min için bunların her biri sadaka sayılır; amel defterine sevap olarak kaydolur.

İslâm medeniyetinde misafire ikram da çok büyük bir fazîlet sayılmıştır. Evine gelen misafire güler yüz göstermek, onu en güzel şekilde ağırlamak, ikramda bulunmak; hem bir insanlık görevi, hem de Allah’ın hoşnutluğunu kazanma vesîlesidir. Bu anlayış, sadece sosyal bir alışkanlık değil, bizzat Hz. Peygamber'in yaşattığı ve teşvik ettiği bir sünnettir.

Bunun yanında mescid inşâsı, bireysel bir çabanın ötesinde, ümmetin tamamını kapsayan hayır işlerinden biridir. Osman bin Affan -radıyallâhu anh-, Allah Rasûlü’nün şöyle buyurduğunu nakleder:

“Her kim Allah için bir mescid bina ederse, Allah ona Cennet’te bu mescidin benzeri (bir köşk) bina eder.” (Müslim, Zühd, 44)

Bu müjde, bir mü’mini sadece bir yapının değil, aynı zamanda insanların huzur içinde ibadet edeceği, ilim öğreneceği, hayra çağrılacağı bir mekâna katkı sunma şuuru ile yaşatır. Böylece orada kılınan her namaz, edilen her dua ve yapılan her ibadet, o mescide katkı sunanın amel defterine sadaka-i câriye olarak yazılır.

Sadaka-i câriye, hayat sona erse bile sevabı devam eden hayır işidir. Bunlardan biri de arkasında hayırlı bir evlât bırakmaktır. Mü’minin ömrü boyunca verdiği terbiye, öğrettiği Kur’ân, aşılanan güzel ahlâk; evlâdının her salih amelinde ana-babanın hanesine yazılır.

Kur’ân okuyan bir çocuk, dua eden bir evlât, hayra koşan bir nesil… Bunlar, hayatta iken verilen emeğin öte dünyaya taşınan meyveleridir. Hadiste bildirilen sadaka-i câriyelerden biri “geride hayırlı bir evlât bırakmak”tır; diğeri ise “insanlara faydalı bir ilim veya amel”. Hayırlı evlât bu ikisini de içinde barındırabilir.

Öte yandan, günümüzde Müslümanlar yardım kuruluşları aracılığıyla su kuyuları açtırmakta, gıda ve giyim yardımları ulaştırmakta, eğitim projelerine destek vermekte, yetimlere sahip çıkmaktadır. Bazen bir hurma, bazen bir su damlası, bazen de bir kaleme verilen destek; bir kişinin hayatını değiştirir, belki de onu ebedî kurtuluşa götürür.

Bu bağlamda, “Benimki neye yarar ki?” anlayışı, hayra engel bir vesvese olur. Zira sadakanın azı-çoğu yoktur. Önemli olan niyettir. Allah, yapılan her hayrı katbekat artıracağını Kur’ân’da vaad eder:

“Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli, yedi başak bitiren bir tohuma benzer ki, her başakta yüz tane vardır. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu bol olandır, hakkıyla bilendir.” (Bakara, 261)

Allah Teâlâ dilerse bir lokmadan cennete girme vesîlesi yaratır, bir tebessümle kalpleri yumuşatır. Mü’min bu bilinçle yaşar. Çünkü bilir ki dünya geçici, âhiret ise ebedîdir. Bu sebeple hayırlı bir mü’minin hem dünyada varlığı hayır ve berekettir, hem de ölümünden sonra geride bıraktıkları…

İnfak şuuru, kulun dünyadaki imkânlarını Allah yolunda değerlendirme gayretidir. Mü’min, rızkın Allah’tan olduğunu, verenin de alanın da imtihan içinde olduğunu bilir. Muhtaç olan sabırla, varlıklı olan şükür ve cömertlikle sınanır.

Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurmuştur:

“Mü’minin ferasetinden sakının. Çünkü o Allah’ın nuru ile bakar.” (Tirmizî, Tefsîrü’l-Kur’ân, 15)

Feraset sahibi mü’min, israfı, bencilliği, gafleti değil; paylaşmayı, cömertliği ve iyiliği tercih eder. Allah’ın verdiği nimetleri kendine ait bir mal gibi değil; bir emanet ve imtihan aracı olarak görür.

O hâlde bizlere düşen, Allah için vermek, infak etmek, paylaşmak ve geride duâ ile anılacak güzel izler bırakmaktır.

Allâh’ım, gönüllerimizi infak ziynetiyle tezyîn eyle. Îman, iffet, kanaat ve takvâ ile zenginleştir. Her dâim rızân için veren el olmayı nasîb et. Sâlih amellerimizi, sadaka-i câriyelerimizi Cennet vesîlemiz eyle. Âmîn.