Anne-babaların en büyük hayallerinden biri, kendilerine hayırlı bir evlat yetiştirmektir. Çünkü böyle bir evlat, hem bu dünyada onların göz aydınlığı olur, hem de öldükten sonra amel defterlerini kapatmaz. Zira evladın duası, sadaka-i cariye hükmündedir.

Namaz kılan bir mümin, selam verirken sıkça şu duayı eder:
“Rabbenağfirli ve li-vâlideyye ve li’l-mü’minîne yevme yekûmü’l-hisâb”
(“Rabbimiz! Hesap gününde beni, anne-babamı ve tüm müminleri bağışla.”)

Bir kimse beş vakit namazı sünnetleriyle birlikte eda ettiğinde, günde tam on üç kez bu duayı tekrar eder. Her sabah iki, öğle namazında üç, ikindide iki, akşamda iki ve yatsıda dört defa… Böylece anne-babasını her gün dualarla yâd etmiş olur.

Evlat Duasıyla Yükselen Dereceler

Rivayet olunur ki, cennette bir kimsenin derecesi yükseltilir. O kişi şaşkınlıkla sorar:
“Ben bunu hak edecek ne yaptım?”
Kendisine şöyle cevap verilir:
“Evladının senin için yaptığı istiğfar (bağışlanma duası) sebebiyledir.”
Ne büyük bir müjde! Anne-babanın ardından yapılan samimi dualar, ahirette mertebeleri arttırır.

Maddi Destek: Sadece Bir Görev Değil, Hakkın Teslimidir

Ana-babaya yardım, sadece duayla sınırlı değildir. Evladın kazancı da onların hakkıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.):
“Sen ve malın babana aitsin.”
ve
“Evladınız kazancınızın en temizidir. Ondan yiyin.” buyurmuşlardır.

Bu hadis, şu olay üzerine söylenmiştir:
Bir genç, babasının malına el koymasından şikâyet ederek Peygamberimize gelmiştir. Çağırılan baba, yaşlı ve bitkin bir hâlde huzura çıkar.
“Ey Allah’ın Rasûlü!” der,
“O küçücükken ben güçlüydüm. O yoksulken ben zengindim. Hiçbir şeyimi ondan esirgemedim. Şimdi ise ben muhtacım, o varlıklı. Ama bana bir kuruşunu bile vermiyor.”
Bu sözleri duyan Allah Rasûlü (s.a.s.) gözyaşlarını tutamaz. Ardından gence dönerek:
“Sen ve malın babana aitsiniz.” buyurur.

Asilik: Büyük Günahların Başında Gelir

Peygamberimiz (s.a.s.),
“Büyük günahlar: Allah’a şirk koşmak, ana-babaya asi olmak, haksız yere adam öldürmek ve yalan yere yemin etmektir.” buyurmuştur.

Hatta bir kimsenin başkasına söverken, onun da karşılık verip kendi anne-babasına sövmesine sebep olması dahi büyük günah sayılmıştır.
“Kişi başkasının babasına söver, o da onun babasına söver. Anasına söver, o da onun anasına söver.” (Buhârî, Edeb 4)

Sadece hakaret değil, onları üzmek bile “ukûk” sayılır. Bir başka hadis-i şerifte açıkça belirtilir:
“Kim anne-babasını üzerse, onlara asi olmuş demektir.”

Nebîlerin Bile İmreneceği O Mübarek Kullar Kim?
Nebîlerin Bile İmreneceği O Mübarek Kullar Kim?
İçeriği Görüntüle

Kur’an’da Şiddetle Uyarılan Asilik

Kur’an-ı Kerim’de, anne-babaya asi olan, onları küçümseyen ve uyarılarına “öf!” diyerek karşılık veren evlatlar çok sert bir dille kınanır. Ahkâf Suresi 17. ayette şöyle geçer:

“Ana-babasına: ‘Öf size! Beni tekrar dirilmekle mi korkutuyorsunuz?’ der. Ana-babası ona: ‘Yazık sana! İman et. Allah’ın vaadi gerçektir!’ der. O ise: ‘Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.’ der.”

Bu ayet, dindar bir ailede geçen çatışmayı anlatır. İnançlı anne-baba, evladına hesap gününü hatırlatırken, o kibirle inancı reddeder. Ne yazık ki bu durum, her çağda, her toplumda yaşanabilir.

İhsan: Karşılıksız İyilik

Kur’an, ana-babaya iyilikten bahsederken “ihsan” kelimesini kullanır. İhsan; karşılık beklemeden yapılan iyiliktir. Anne-baba zaten evladına her şeyi karşılıksız yapar. Evlat da, onlara hizmet ve itaati aynı gönüllülükle yapmalıdır.

Son Dua: Merhamet Hatırası

İsra Suresi 24. ayette, Rabbimiz şöyle dua etmemizi öğütler:

“Rabbim! Onlar beni küçükken nasıl şefkatle büyüttülerse, Sen de onlara öyle merhamet et.”

Bu dua, evladın kalbine hem minnet hem de sorumluluk duygusu yerleştirir. Çünkü evlatlık sadece dünyada değil, ahirette de devam eden bir bağdır. O bağı dua, hizmet ve hürmetle canlı tutmak ise, evladın en büyük görevidir.