Çocuğu Okula Giden Ailelere PTT’den 20 Bin TL’ye Kadar Destek!
Çocuğu Okula Giden Ailelere PTT’den 20 Bin TL’ye Kadar Destek!
İçeriği Görüntüle

Ölüm, insan için en kesin hakikatlerden biridir; fakat çoğu zaman gafiller onu kendilerinden uzak görerek, ölümü bir başkasının kaderi gibi algılar. Ne var ki sahâbe ve hak dostları, nebevî terbiye ile yetişmiş, ölüme hazırlığı hayatlarının temel düsturu edinmiş kimselerdi. Onlar, ölümü yalnızca hatırlamakla kalmaz, âdeta onunla iç içe yaşamayı benimserlerdi. Kabir ziyaretleri de bu bilincin en somut göstergelerindendi.

Örnek olarak Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-, ölümü kendisine o kadar yakın hissederdi ki, bir cenâze taşındığını gördüğünde, sanki ölüye seslenir gibi, “Git, biz de ardından geliyoruz” derdi. Bu yaklaşım, ölümün bir anlık farkındalıkla nasıl hayatın merkezine yerleştirilebileceğinin güçlü bir göstergesidir. (İhyâ, IV, 865)

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- ise kabirleri sık sık ziyaret eder, onlara komşu olmanın huzurunu anlatırdı. Bir gün kendisine, “Neredeyse mezarlara komşu oldun” denildiğinde şöyle karşılık verdi:

“Onlar sizden çok daha iyi komşulardır. Çünkü onlar, dünyalıktan bahsetmezler. Lisân-ı hâlleriyle de sürekli âhireti anlatırlar.” (İhyâ, IV, 866)

Gerçekten de, ölümün ağırlığını kelimeler taşıyamaz; her mezar taşı sessiz bir uyarı ve nasihat kaynağıdır. Sahâbe ve hak dostları, mezar taşlarının bu sessiz feryatlarını duyar ve onlardan ders alırdı.

Hazret-i Osman -radıyallâhu anh- da mezarlığa uğradığında, sakalı ıslanacak kadar ağlar ve bunun gerekçesini şöyle açıklar:

“Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; «Kabir, âhiret yolunun ilk konak yeridir. İnsan orada kendini kurtarırsa ondan sonrası kolaydır, kurtaramazsa ondan sonrası daha zordur.» buyurduğu için ağlarım.” (İhyâ, IV, 867)

Ömer bin Abdülaziz ise mezarlık ziyareti sırasında derin bir hüzünle bakar, geçmişi ve ölümün kaçınılmazlığını düşündüğünü ifade ederdi. Meymûn bin Mihran’ın aktardığına göre, Ömer bin Abdülaziz, bir mezara bakarken, “Vallâhi, şu mezara girip de azaptan emin olan kimseden daha büyük bir nîmete kavuşmuş bir kimse düşünemiyorum” demiştir. (İhyâ, IV, 868)

Bu örnekler, sahâbe ve hak dostlarının ölüm karşısındaki duyarlılığını ve kabir ziyaretlerinin manevi önemini gözler önüne seriyor. Onlar bize, ölümle yüzleşmeden yaşamın eksik kalacağını, dünyaya dalıp gaflete kapılanların ise gerçek mutluluğu yakalayamayacağını hatırlatıyor. Kabir ziyaretleri, âhireti düşünmenin, tövbe ve ibadete yönelmenin, dünyaya aşırı bağlanmamanın bir yolu olarak bizlere rehberlik ediyor.

Sahâbe ve hak dostları, bizlere sadece ölümün gerçeğini göstermekle kalmaz, aynı zamanda bu farkındalıkla hayatı nasıl anlamlı ve ahirete dönük yaşayabileceğimizi de öğretir. Kabirleri ziyaret etmek, yalnızca geçmişi anmak değil, aynı zamanda geleceğe hazırlık yapmak ve her nefeste ölümün hatırlatıcı derslerini hayatımıza taşımaktır.