BİLİM HABERİ – BioScience dergisinde yayımlanan ve kaplumbağaları mercek altına alan yeni bir araştırma, bu canlılarda kanserin son derece nadir görüldüğüne dair bugüne kadar elde edilen en güçlü bilimsel kanıtları ortaya koydu.
Nottingham Üniversitesi Yaşam Bilimleri Fakültesi’nden Doç. Dr. Ylenia Chiari ve Birmingham Üniversitesi’nden Scott Glaberman öncülüğündeki uluslararası ekip, ABD, Britanya ve Avrupa’daki hayvanat bahçelerindeki yüzlerce kaplumbağanın sağlık ve otopsi kayıtlarını inceledi.
Chiari, Xinhua’ya yaptığı açıklamada, “Hem büyük hem de uzun ömürlü türlerin daha yüksek kanser riski taşıması beklenir. Çünkü daha fazla hücre, daha çok hata ihtimali demektir. Ancak kaplumbağalar bu beklentiyi bozan istisnai bir grup,” dedi.
Galapagos ve Aldabra dev kaplumbağaları gibi ikonik türlerin de yer aldığı çalışmada, bu hayvanların on yıllarca yaşamasına ve büyük boyutlarına rağmen kanser vakalarının neredeyse hiç görülmediği tespit edildi.
Araştırma, kaplumbağaların kanser karşısındaki bu yüksek direncinin çeşitli biyolojik avantajlardan kaynaklandığını öne sürüyor:
-
Yavaş metabolizma, hücre içi zararlı yan ürünlerin birikmesini azaltıyor olabilir.
-
Hücresel savunma sistemleri, DNA hasarını önlemede veya bozuk hücreleri ortadan kaldırmada olağanüstü etkili.
-
Özel genetik mekanizmalar, kanserin oluşumunu engelliyor olabilir.
Chiari, araştırmanın amacının doğrudan kanser tedavisi geliştirmek olmadığını ancak bu bilgilerin insan kanser biyolojisiyle ilgili keşiflerde öncü rol oynayabileceğini belirtiyor:
“Asıl soru şu: Kaplumbağaları koruyan mekanizmalar bizde de var mı? Ya da bunları taklit edebilir miyiz?”
Çalışma, kanser tedavisi alanında çalışan uzmanlarla iş birliğini teşvik edebilecek nitelikte. Chiari, meyve sineği, zebra balığı ve nematod gibi model organizmalardan elde edilen bilgiler sayesinde insan biyolojisinde birçok atılımın yapıldığını hatırlatarak, kaplumbağaların da benzer bir model olabileceğine dikkat çekti.
Ek Bilgi:
-
Araştırma, hayvanat bahçesi kayıtları üzerinden yürütüldüğü için vahşi doğadaki türlerde de benzer sonuçların görülüp görülmeyeceği henüz net değil.
-
Bilim insanları, bu bulguların gelecekte yaşlanma karşıtı çalışmalar, kanser direnci araştırmaları ve hücresel tamir mekanizmaları gibi alanlara katkı sunabileceğini düşünüyor.