İnfak nedir?
İnfak, Allah Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanmak maksadıyla maddî veya manevî yardımlarda bulunmak, sahip olunanı paylaşmak demektir. Kelime anlamı itibarıyla “harcamak, vermek” manasına gelen infak, müminin kalbini maddenin esaretinden kurtarıp ruhu yücelten bir ibadettir. Bu ibadetin temel hikmeti, insanı mal hırsından temizleyip Allah’a yöneltmesidir.
Rabbimiz bu konuda şöyle buyurur:
“Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin; çünkü Allah iyilik yapanları sever.”
(el-Bakara, 195)
İnfak, sadece para vermek değil; bilgi, emek, zaman, güler yüz ve ilgiyle de yapılan bir kulluk tezahürüdür. Her mümin, çevresindeki ihtiyaç sahiplerine karşı sorumludur. “Müminler birbirlerinden sorumludurlar” ilkesini hatırlatan bu ibadet, toplumsal dayanışmanın da temelini oluşturur.
İnfakın Ruhu: Veren Kazanır
Hz. Mevlânâ’nın ifadesiyle, “Mal; bağışlamakla görünüşte elden çıkar gider ama, onu verenin gönlüne yüzlerce mânevî hayat gelir.” Çünkü infak eden kişi aslında kaybetmez, kazanır. Malı eksilmez; aksine, gönlü genişler, kalbi huzur bulur.
Cenâb-ı Hak, infakı zekâttan da öteye taşıyarak zengin-fakir her mümine emretmiştir. Kur’an’da infak, zekâttan çok daha fazla zikredilmiştir. Çünkü zekât farz bir yükümlülük iken; infak, imanî bir olgunluk, ihsanın ve diğergâmlığın zirvesidir.
Rasûlullah’ın (s.a.v.) İnfakı
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) infakta zirve bir örnektir. O’nun cömertliği, sadece malını değil, kalbini de kapsardı. Uhud Dağı kadar altını olsa, onu yanında üç gün bile tutmadan dağıtmak isterdi. Çünkü O’nun sevinci, biriktirmekte değil, Allah için vermekteydi.
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Bir dirhem, yüz bin dirhemi geçmiştir.”
Ashab-ı kirâm bu söze şaşırdığında ise şu açıklamayı yapmıştır:
“Bir adamın iki dirhemi vardı, birini tasadduk etti. Diğeri çok zengindi, yüz bin dirhem verdi. Allah katında değerli olan, malın miktarı değil, samimiyet ve fedakârlıktır.”
(Nesâî, Zekât, 49)
Dar Günde de, Bollukta da
İnfak sadece bolluk zamanında yapılmaz. Âl-i İmrân Suresi’nde Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Onlar ki, bollukta da darlıkta da infak ederler.”
Gerçek mümin, darlıkta bile başkasını düşünür. Sahabe-i kiramdan bazıları, dağdan odun getirip satarak ya da kuyudan su çekip satarak infakta bulunmuşlardır. Çünkü infak, varlıkla değil, niyetle ölçülür.
İnfakta Edep ve Adab
Kur’ân-ı Kerîm, infakta nezaketin ve tevazunun önemine dikkat çeker:
“Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirleri incitmeyen kimseler var ya; işte onların mükâfatları Allah katındadır.” (el-Bakara, 262)
Gerçek infak, “sağ elin verdiğini sol elin bilmeyeceği” kadar gizli yapılır. Fakiri rencide etmeden, minnet etmeden, kibir göstermeden verilmelidir. Çünkü infakta kibir, vücuda girmiş zehir gibidir; yapılan hayrın sevabını yok eder.
Lokman Hakîm’in şu sözü infak ehli için bir rehberdir:
“İki şeyi unutma: Allah’ı ve ölümü.
İki şeyi de unut: Yaptığın iyiliği ve sana yapılan kötülüğü.”
İnfakın Hikmeti ve Neticesi
İnfak, Allah’a verilen bir borçtur. Kur’an’da bu, “Allah sadakaları alır” (Tevbe, 104) ifadesiyle açıkça bildirilir. Allah yolunda yapılan her infak, kişinin hem dünyada hem de âhirette nurudur.
Mevlânâ Hazretleri’nin şu sözüyle bitirelim:
“Sen varlığını, malını güzelce infak et de, bir gönül al! O gönlün duası, mezarda sana ışık versin, nûr olsun.”