Bu surede Allah (c.c), erkek ve dişi insanı yaratanın kendisi olduğunu vurguluyor. İnsanların yaptıkları amellerin çeşitliliğine dikkat çekiyor. Kim cömertlikte bulunur ve günahlardan sakınırsa, en güzel işleri tasdik ederse, Allah onu Cennet gibi kolay bir hayata muvaffak kılar. Ancak kim cimrilik eder, kendi değerini küçümser ve en güzel işleri yalanlarsa, o kişiye de Cehennem gibi zorlu bir hayatı nasip eder.

Beni Azlardan Eyle Allah’ım!” – Azlardan olmanın ve Şükrün Sırrına Dair Bir Hazret-i Ömer Kıssası
Beni Azlardan Eyle Allah’ım!” – Azlardan olmanın ve Şükrün Sırrına Dair Bir Hazret-i Ömer Kıssası
İçeriği Görüntüle

Ayette devamında ise, malın kişinin aşağıya düştüğü zaman (Cehenneme girdiği zaman) ona fayda vermeyeceği vurgulanıyor. Bu dünya hayatında kazanılan maddi değerlerin ahirette bir anlam ifade etmeyeceği belirtiliyor.

Sonrasında Allah (c.c), insanları doğru yola yönlendirmenin kendilerine düştüğünü ifade ediyor. Bu ayetlerle birlikte, insanların seçimlerinin sonuçlarını yaşayacakları ahiret hayatının önemi vurgulanıyor.

Bu anlamlı ayetler, insanlara gece ve gündüzün bir düzen içinde değiştiğini, amellerin önemini ve ahiret hayatının gerçekliğini hatırlatır. İnsanlar, bu dünya hayatında doğru yolu bulmak için çaba sarf etmelidirler ve yaptıkları seçimlerin sonuçlarına katlanacaklarını bilmelidirler.

Allah'a İnanmak ve Dosdoğru Olmak: İslam'ın Özeti

İslam'ı anlamak için tevhid ve istikamet kavramları temel alınır.

Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) sadece birkaç cümleyle İslam'ı tanımlaması mümkündür. Sahabi Ebû Amr (veya Ebû Amre) Süfyân İbni Abdullah, İslam'ı daha iyi anlamak için Peygamberimize şöyle sordu: "Bana İslam'ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç duymayayım."

Peygamber Efendimiz, nazik bir şekilde şu cevabı verdi: "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol!" (Müslim, İmân 62). Bu hadis, İslam'ın tevhid ve istikamet üzerine kurulu olduğunu anlatır. İslam, Allah'a inanmak ve O'na yönelik dosdoğru bir yaşam sürmektir.

İslam'ın tanımı, tevhid ve istikamet ilkelerine dayandırılmalıdır. Diğer düşünce ve sistemlere itibar edilmemelidir. İstikamet, sağlam bir tevhid inancına dayanmalıdır çünkü tevhid olmadan doğru bir istikametten bahsedilemez. İstikamet, Allah'ın birliğine inanmaktan kaynaklanır. İlgili ayetlerde ve hadiste, "Rabbimiz Allah'tır" dedikten sonra "dosdoğru olmak" vurgulanmaktadır. Peygamber Efendimiz'in cevabı da bu ayetlerden ilham alınmıştır. Bu örnekte, Sünnet-i Seniyye'nin, Kur'an-ı Kerim'e dayandığı açıkça görülmektedir.

İstikamet üzerinde yaşamak büyük bir dikkat ve gayret gerektirir. Tam anlamıyla başarılmayabilir, ancak vazgeçilmemelidir. Fussılet Suresi'nin 6. ayetinde "Hepiniz Allah'a giden doğru yolu tutun, O'ndan bağışlanmak dileyin" buyrulur. Bu ayet, istikametteki kusurlarla ilgili bir mağfiret talebini içerir. Peygamber Efendimiz bir hadiste de "Tam anlamıyla başaramazsınız ya, siz (yine de) dosdoğru olun!" (İbni Mâce, Tahâret 4; Dârimî, Vudû 2; Muvatta', Tahâret 36) diyerek doğruluğun ne kadar zor olduğunu dile getirirken, dürüstlükten asla vazgeçilmemesi gerektiğini bildirmiştir. Çünkü tamamı elde edilemeyenin tamamı terkedilmez.

Doğrulukta, kalbin ve dilin dürüstlüğü büyük bir önem taşır. Kalp, bedenin tüm organlarının lideridir ve saf bir tevhid inancına sahip olan bir kalp diğer organları etkiler. Dil, kalbin tercümanıdır ve doğruluğu veya yanlışlığı diğer organların davranışlarını etkiler. Bir hadis-i şerifte, sabahleyin tüm organların dile hitaben "Bizim hakkımızda Allah'tan kork, sana bağlıyız. Sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Sen eğri olursan biz de eğriliriz" dedikleri bildirilmiştir (bk. 1524. hadis). Bu, doğru sözlülüğün önemini gösterir. Başka bir hadiste de Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Kulun imanı, kalbi doğru olmadıkça doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz" (Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 198). Bu nedenle, hem sözleriyle hem de eylemleriyle dosdoğru olmak gerekmektedir. Peygamberimiz'in "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol!" tavsiyesi işte bu anlama gelir. İslam da tam olarak bunu ifade eder.

Bu hadisten öğrendiklerimiz şunlardır:

İslam'ı kısaca tevhid ve istikamet olarak tanımlamak mümkündür.
Peygamber Efendimiz, kendisine yöneltilen sorulara cevap verirdi.
İstikamet, imanın olgunluğunu gösteren bir aşamadır.
Sahabe-i kiram, İslam'ı öğrenmeye ve yaşamaya büyük bir istekle yaklaşırdı.
İstenilen cevabı almanın ön şartı, isteğimizi net bir şekilde ifade etmektir.
İstikamet, dünya ve ahirette mutluluk anlamına gelir.

İstikamet üzerinde yaşamak büyük bir dikkat ve gayret gerektirir, ancak tam anlamıyla başarılmayabilir. Fussilet Suresi'nin 6. ayetinde "Hepiniz Allah'a giden doğru yolu tutun, O'ndan bağışlanmak dileyin" buyrulur. Burada ifade edilen mağfiret isteği, istikametteki eksikliklerle ilgilidir. Bir hadis-i şerifte de Hz. Peygamber, "Tam anlamıyla başaramazsınız, yine de dosdoğru olun!" buyurarak doğruluğun ne kadar zor olduğunu dile getirmiş ve buna rağmen dürüstlükten asla vazgeçilmemesi gerektiğini bildirmiştir. Çünkü yaygın bir kuraldır: "Tamamını elde edemeyenin tamamını terk etmesi" doğru değildir.

Doğrulukta, kalbin ve dilin dürüstlüğü büyük bir önem taşır. Kalp, bedenin tüm organlarının lideridir. Tek Allah'a iman eden ve dürüstlüğü benimseyen bir kalp diğer organları etkiler. Dil, kalbin sözcüsüdür ve doğruluğu veya yanlışlığı diğer organların tavırlarına yansır. Bir hadis-i şerifte, sabahleyin tüm organların dile hitaben "Bizim hakkımızda Allah'tan kork, sana bağlıyız. Sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Sen eğri olursan biz de eğriliriz" dedikleri bildirilmiştir (bk. 1524. hadis). Bu, doğru sözlülüğün önemini gösterir. Başka bir hadiste de Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Kulun imanı, kalbi doğru olmadıkça doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz" (Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 198). Bu nedenle, hem sözleriyle hem de eylemleriyle dosdoğru olmak gerekmektedir. Peygamberimiz'in "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol!" tavsiyesi işte bu anlama gelir. İslam da tam olarak bunu ifade eder.