Emevîler devrinin en adaletli halifelerinden biri olarak tarihe geçen Ömer bin Abdülaziz (r.a), yalnızca devletiyle değil, hikmet dolu sözleriyle de gönülleri yönetmişti. Ölümle yüzleşen insanlara yaptığı bir konuşma, aradan asırlar geçse de hâlâ ruhlara tesir etmeye devam ediyor.

Bir gün, yakın dostlarından birinin babası vefat eder. Halife Ömer bin Abdülaziz, taziyeye gider. Fakat eve vardığında derin bir feryat ve ağlama sesi duyar. Evdeki yas havası, yürek burkan bir çığlığa dönüşmüştür.

Bunun üzerine Halife (r.a), etrafına toplananları sükûnete davet eder ve derin bir vakarla şöyle konuşur:

“Rızkınızı veren babanız değildi. Sizin rızkınızı veren, ölümsüz ve diri olan Allah’tır. Babanız sizin mezar çukurunuzu da doldurmadı. O, kendi çukurunu doldurdu. Allâh’a yemin ederim ki sizden her biriniz kendi çukurunu mutlaka dolduracaktır.”

Bu sözleriyle, ölümün kaçınılmaz hakikatini hatırlatır. Zira ona göre ölüm, sadece giden için değil; kalanlar için de ibret vesilesidir:

“Yüce Allah dünyayı yarattığında onun ve üzerindekilerinin harap olacağına hükmetti. Bir evde ölüm olursa orada ibret olur. Toplanma varsa dağılma da kaçınılmazdır. Toplanan her şey, gerçek mîrasçı olan Allah’a dönecektir.”

Ve ardından asırlardır dillerden düşmeyen o unutulmaz cümleyle nasihatini tamamlar:

“Ağlayacaksanız kendi hâlinize ağlayınız. Çünkü babanızın gittiği yere sizler de yarın mutlaka gideceksiniz.”

Günümüze Düşen Pay: Ölüm Bir Hakikattir

Ömer bin Abdülaziz’in bu sözleri, sadece bir ölüm evine değil, kıyamete kadar yaşayacak olan her kalbe söylenmiş birer ders gibidir. Bugün de ölüm haberleriyle sarsıldığımızda, belki de ilk sormamız gereken soru şudur: Biz, kendi mezar çukurumuz için ne hazırladık?

Cennetten Yeryüzüne: İlk Peygamberin Kıssası.
Cennetten Yeryüzüne: İlk Peygamberin Kıssası.
İçeriği Görüntüle

Ağlamak insana mahsustur; fakat asıl gözyaşı, kişinin kendini hesaba çekmesiyle akmalı. Nitekim İbn Mes’ud (r.a) şöyle der:

"Gerçek akıllı, nefsini sorgulayan ve ölüm sonrası için çalışan kişidir.”

Ölüm sadece bir ayrılık değil, bir hatırlatmadır. Asıl mesele, gidenin ardından feryat etmek değil; kalan ömrü, ölene rahmet olacak bir hayra dönüştürebilmektir.