Dünyanın Huzurunu Kimler Kaçırıyor?
Dünya üzerindeki huzursuzlukların temelinde, insanın sadece dünya hayatını hedeflemesi, hırsla dolup taşması ve ahiretini unutarak yaşaması yatıyor. Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Kimin emeli sadece dünya olursa, Allah onun işini kendi aleyhine darmadağın eder. Fakirlik korkusunu iki kaşının arasına yerleştirir…” (Tirmizi, Kıyamet 30) Yani sadece dünyevi arzularla yaşayanların hayatları dağınık, huzursuz ve tatminsiz olur.
Hırs ve Dünya Sevgisi İnsanları Nereye Sürükler?
Ölümü ve ebedi hayatı unutan, sadece geçici dünya nimetlerine yönelenler, hiçbir zaman tatmin olamazlar. Arzuları hiç son bulmaz; tıpkı ateşin devamlı tutuşturulması gibi. Bu hırs hem kendilerine hem çevrelerine zarar verir, dünyayı cehenneme çevirir. Böyleleri, bir yandan kendi huzursuzluklarını yaşarken, diğer yandan başkalarının da huzurunu kaçırırlar.
Telaşla, aceleyle hareket etmek, tevekkülsüz olmak onları yorgun, mutsuz ve dağınık kılar. Hırslı ve telaşlı insanların işi bozulur; çünkü rızkı ve eceli değiştirmek mümkün değildir. Mevlânâ’nın benzetmesiyle, “kuşun gölgesini kuş zannedip nefes nefese koşup ok atan sersem avcı” gibidirler. Sonunda fark ederler ki, boş yere bir gölge peşinde koşmuşlar ve pişmanlık içinde dünyadan ayrılırlar. Hem dünya hem ahiret kaybı yaşarlar.
Ahiretini Satanların Acı Akıbeti
Dünya için ahiretlerini satanların sonu Allah’ın kitabında şöyle haber verilir: “İnkâr edip de kâfir olarak ölenler, dünya dolusu altını (azaptan kurtulmak için) fidye olarak verseler bile onların hiçbirinden asla kabul edilmeyecektir.” (Âl-i İmrân, 91) Bu, dünyevi zenginliklerin, inançsızlığın ve Allah yolundan sapmanın telafisi olmadığını gösterir.
Dünyayı Nasıl Görmeli, Nasıl Yaşamalıyız?
Dünya, ahiret yolculuğunda bir vasıta, bir binek olmalıdır. Asıl hedef, ebedi hayat olan ahirettir. Bu dünyada kazandığımız her şey, ancak ahiret için bir sermaye olduğunda anlam taşır. Akıllı insan, geçici olanın peşinden değil, kalıcı olanın yani salih amellerin peşinden koşar. “Mal ve çoluk çocuk dünya hayatının süsüdür. Bâki kalacak salih ameller ise Rabbinin katında hem sevap bakımından daha hayırlıdır hem de ümit bakımından daha hayırlıdır.” (Kehf, 46)
İç Huzur ve Tevekkülün Önemi
Hayatın dağınıklığı ve huzursuzluğunun temelinde, insanın gönlünü yalnızca Allah’a bağlamaması yatar. Birden çok efendiye kul olmak gibi, insanın gönlü çeşitli arzu ve heveslerin elinde savrulur. Oysa tek efendiye kul olmak huzur getirir. “Allah’a ortak koşan kişi, gökten düşüp parçalanan ve kuşların kapıştığı yahut rüzgârın tenha bir yere sürüklediği nesnelerden farksızdır.” (Hac, 31) Gerçek huzur, Allah’ı anmakla, tevekkül ile gelir. “Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” (Rad, 28)
Sonuç: Ebedi Saadeti Hedeflemek Zorundayız
Eğer insan sadece dünya için yaşarsa, doyumsuzluk içinde, saldırgan ve mutsuz olur. Harama ve haksızlığa bulaşır, başkalarının zararına göz diker. Böyleleri dünyayı cehenneme çevirir. Ama nefislerini ve arzularını dizginleyen, Allah’ın rızasını gözeten kimseler hem kendileri hem çevreleri için huzur kaynağıdır.