Yüce Allah, Tevbe Suresi’nin 35. ayetinde şöyle buyuruyor:
“Kıyâmet gününde, biriktirilen o altın ve gümüşler cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınları, yanları ve sırtları bunlarla dağlanacak ve onlara: ‘İşte bunlar, kendiniz için biriktirdiğiniz altın ve gümüşlerdir. Şimdi tadın bakalım o durmadan yığıp biriktirdiğiniz şeylerin cezasını!’ denilecek.”
Bu ayet, dini menfaat aracı haline getiren din adamlarını ve mallarını Allah yolunda harcamayıp yığan cimrileri sert bir şekilde uyarıyor.
Kur’an’ın ortaya koyduğu ilkeye göre, altın, gümüş ve para, insanların ihtiyaçlarını gidermek için verilmiş nimetlerdir. Ancak bu nimetler, Allah yolunda kullanılmadığında, sahibine fayda değil azap getirir. Biriktirilen mal, kıyamet gününde ateş olup o malı saklayan kişiyi yakacaktır.
Tefsirlerde belirtildiğine göre, özellikle alınların, yanların ve sırtların dağlanmasının hikmeti;
-
Fakire bakan zenginlerin yüzlerini ekşitip surat asmalarına,
-
Yardım istemeye gelenlere yanlarını dönmelerine,
-
Ve sonunda sırt çevirip gitmelerine bir karşılık olarak gösterilmiştir.
Resûlullah (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Altın ve gümüş sahibi olup da ondan hakkını ödemeyen kimseye kıyamet günü cehennem ateşinde kızdırılmış levhalar getirilir. Onlarla alnı, böğrü ve sırtı dağlanır. Bu azap, elli bin yıl kadar sürecek bir gün boyunca devam eder.” (Müslim, Zekât 24-26)
Ashab-ı Kiram, bu ayet indikten sonra titremiş, mal yığmaktan sakınmışlardır. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda:
“Sahip olunan şeylerin en faziletlisi zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve imanına yardımcı olan sâliha bir kadındır.” (Tirmizî, Tefsir 9/9)
buyurarak mal biriktirmek yerine manevî zenginliği teşvik etmiştir.
Bu ilahî uyarı, geçmiş dinlerin bozulmuş mensuplarına olduğu kadar, bugünün müminlerine de yöneliktir. Çünkü Allah’ın rızasını değil, dünyevî çıkarı gözeten her davranış, kişiyi aynı tehlikeye yaklaştırır.