Kur’an-ı Kerîm, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hakkında şöyle buyurur:
“Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (el-Enbiyâ, 107)
Bu ilâhî hitap, bir hakikatin beyanıdır: O, sadece insanlara değil, bütün yaratılmışlara, canlı ve cansız her varlığa rahmettir.
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.), karanlık çağların ortasında bir “Sirâc-ı Münîr” – yani karanlıkları aydınlatan ebedî bir nur kandili olarak gönderilmiştir. O’nun gelişi, cehaletin üzerine doğan bir sabah güneşi gibi olmuştur.
Mekke müşriklerinin "O aramıza ayrılık soktu" diyerek şikayet ettiği Peygamber, aslında bölücü değil, birleştirici bir rahmettir. Onlara beddua istendiğinde, şöyle buyurmuştur:
“Ben lânet edici olarak değil, rahmet olarak gönderildim.” (Müslim, Birr 87)
İnsanlığa sadece dinî değil, aynı zamanda ahlâkî ve vicdanî bir uyanış kazandıran bu kutlu elçi, ümmetini merhametle yoğurmuştur. Onun rahmet gölgesinde yetişen sahâbîler ve Allah dostları, merhameti sadece insana değil, en küçük mahlûkata bile uzatmışlardır.
İşte bunun canlı bir örneği:
Efendimiz (s.a.v.) bir deveyle karşılaşır. Deve, onu görünce ağlar. Merhamet Peygamberi yanına gider, kulaklarının arkasını şefkatle okşar. Deve sakinleşir. Sahibini çağırır ve şöyle der:
“Allah’ın sana emanet ettiği bu hayvana iyi davran. O senin aç bıraktığını ve fazla çalıştırdığını şikâyet etti.” (Ebû Dâvûd)
O’nun rahmet dili, kalplerin pasını siler, gönülleri yumuşatırdı. İşte bu yüzden, Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin şahit olduğu şu sahne, o merhametin ümmette nasıl tecelli ettiğini göstermektedir:
Bir köpek ayağını kırmıştı. Mahmud Sâmî Ramazanoğlu Hazretleri, onu hemen tedavi ettirdi. Sonra o köpek, bağlılıkla her sabah onu istasyona götürmeye başladı. Bir gün, o köpek yine ayağı kırık bir başka köpeği sürükleyerek getirdi. Sanki şöyle diyordu:
“Siz merhametlisiniz… Buna da yardım edin!”
Bu, sadece bir hayvan değil, rahmet dilini öğrenmiş bir kalbin yansımasıydı.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in rahmeti, yalnızca ümmetine değil; inanmayanlara, hayvanlara, bitkilere, taşlara ve toprağa, hatta zamana ve mekâna kadar uzanan bir şefkat halkasıdır.
❝ Hatırlatıyoruz:
Merhamet, mü’minin dilinde değil, gönlünde yaşar. Peygamberimiz’in sünnetini yaşamak; sadece namaz kılmak, oruç tutmak değil, onun rahmet ahlâkını kalbimize nakşetmektir. ❞