Suudi Arabistan’da sosyal medyada başlayan ve hızla yayılan maskeli protestolar, sessizce büyüyen bir öfkenin dışa vurumu olarak gündemdeki yerini aldı. Yüzlerini gizleyen ama mesajlarını net veren gençlerin ortak söylemi şu: “Bu tiran gidecek!” Bu çıkış, sadece bir siyasi karşı duruş değil; aynı zamanda yıllardır bastırılan, kimliksizleştirilen ve korkuyla büyütülen bir neslin varoluş mücadelesi.

Ülke, uzun süredir mutlak bir krallıkla yönetiliyor. Kral ve Veliaht Prens’in sınırsız yetkileri, ne anayasa ne de İslam şeriatının halkı koruyucu ilkeleriyle sınırlandırılıyor. Düşünce ve ifade özgürlüğü neredeyse yok. Barışçıl gösteriler yasaklanmış durumda, aktivistler susturuluyor, gazeteciler tutuklanıyor ya da ortadan kayboluyor. Gazze’deki Siyonist katliama göz yuman bu sistem, içeride de halkın taleplerine kulaklarını tıkıyor.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın “Vizyon 2030” adıyla duyurduğu reformlar ise Batı’ya yönelik bir PR çalışmasından öteye geçemedi. Kadınlara araba kullanma izni verilmesi ya da sinema salonlarının açılması, özgürlük atmosferi oluşturmakta yetersiz kaldı. Halkın beklentisi, temel haklar: ifade özgürlüğü, adil bir hukuk sistemi ve yönetime katılım.

Bugün sosyal medyada örgütlenen ve maskeleriyle dikkat çeken gençler, işte tam da bu temel hakları haykırıyor. Yüzlerini gizleseler de düşüncelerini cesurca dillendirmekten çekinmiyorlar. Bu isyan, sadece bir neslin değil, aynı zamanda Gazze halkı gibi mağdurların yanında durmayan İslam ülkeleri liderlerine karşı bir öfke patlamasıdır.

Suudi rejiminin önünde iki yol var: Ya bu sesleri susturmaya çalışarak duvarları daha da kalınlaştıracak, ya da halkın taleplerine kulak verip siyasi dönüşüm yoluna gidecek. Birincisi kısa vadeli bir istikrar getirse de uzun vadede sürdürülebilir değil. Tarih, bastırılan öfkenin eninde sonunda patladığını defalarca göstermiştir. Arap Baharı da bu öfkenin ürünüdür.

Kurban Bayramı tatili uzatıldı mı? İletişim Başkanı’ndan açıklama
Kurban Bayramı tatili uzatıldı mı? İletişim Başkanı’ndan açıklama
İçeriği Görüntüle

Eğer ikinci yol tercih edilirse, şu temel adımlar atılmak zorundadır:

  • İktidar elitlerine ayrıcalık tanımayan, halkı koruyan gerçek İslam şeriatına dönüş,

  • Tüm mazlum halklara yardım eli uzatacak bir dış politika,

  • Hesap verebilir İslami kurumların inşası,

  • Halkın yönetime doğrudan katılımı…

Bu gençleri sadece “isyancı” diye etiketlemek kolaycılıktır. Asıl sorulması gereken, onları bu noktaya getiren nedenlerdir. ABD ve Siyonist rejimle kurulan yakın ilişkiler, Gazze soykırımına sessizlik ve halkın iradesine değer verilmemesi, öfkeyi körükleyen başlıca sebepler.

Sonuç olarak; Suudi gençliğin yükselen maskeli isyanı, yalnızca iç politik bir başkaldırı değil, aynı zamanda soykırıma sessiz kalan İslam dünyasına atılmış cesur bir tokattır. Arap Baharı’yla yarım kalan hikâye, belki de bu maskeli gençlerin cesaretiyle yeni bir sayfa açacaktır. Ve belki, değişmez sanılan tiranlık, yıkılacak ilk domino taşı olacaktır.

Muhabir: Musap yeşilmen