HABER MERKEZİ - Sivil musibetlerin, hakikat noktasında felaket olmadığı; esas felaketin manevi musibetler, yani günahlar olduğu vurgulanır. Günahları kadere yüklemek caiz değildir çünkü yaratan Allah’tır, ama istenmesi nefisten kaynaklanır. Kur’an-ı Kerim’de “İyilik ve kötülük hepsi Allah’tandır.” (Nisa, 4/78) ayeti ile iyilik ve kötülüğün yaratıcısının Allah olduğu belirtilir. İnsan iradesine dair ayetlerde ise kötülüğün insandan kaynaklandığı ifade edilir. Maddi musibetler ise günahların kefareti, daha büyük musibetlerin önlenmesi ya da ebedi hayatta yüksek makamlar kazanmak için bir vesile olarak görülür.
Baht ve talih gibi kavramlar, ilahi iradenin insan hayatı için çizdiği programı ifade eder. Semavi dinler, evrendeki bütün olayların Allah’ın ilim ve iradesiyle düzenlendiğini kabul eder. Kader, insan hayatının önceden belirlenmiş ilahi bir plan dahilinde olduğunu gösterir. Buna rağmen İslam alimleri, insanın sınırlı da olsa irade ve sorumluluğa sahip olduğunu belirtir. İnsan, elinden gelen gayreti göstermeden başarı bekleyemez ve kaderin tecellisini beklemekle yetinemez.
Cebriye görüşü gibi teorik yaklaşımlar bir yana, pratikte insanın sorumluluğu ve irade hürriyeti önemlidir. İnsanın iradesi yok sayılsa bile, sorumluluk yüklenmesi kaçınılmazdır. Başarı için gayret etmek, kader inancıyla çelişmez; aksine İslam’ın temel prensiplerinden biridir.