"Cenab-ı Hak, (günahlardan) temizlenen kimse gerçekten kurtuluşa ermiştir! Rabbisinin ismini zikredip namaz kılan da! Fakat siz dünya hayatını üstün tutarsınız, oysa ahiret daha hayırlı ve daha devamlıdır! Şüphesiz bu anlatılanlar, İbrahim'in ve Musa'nın sahifelerinde de yer almaktadır." (A'lâ Suresi, 14-19)
Bu ayette, insanların dünya hayatına fazlasıyla değer vererek ahireti göz ardı ettiği ve unuttuğu belirtilmektedir. Oysa, ahiretin daha hayırlı ve daha devamlı olduğu vurgulanmaktadır. Ayet, insanların dünya nimetlerine takılıp kalmamaları, Rabblerini anmak ve namaz kılmak gibi ibadetleri yerine getirmeleri gerektiğini hatırlatmaktadır.
Ayet aynı zamanda, söz konusu mesajın sadece bu çağa özgü bir uyarı olmadığını, daha önceki peygamberlerin sahifelerinde de yer aldığını ifade etmektedir. Hz İbrahim ve Hz Musa gibi peygamberlerin sahifelerinde de bu gerçeklerin anlatıldığı bilinmektedir.
Bu ayet, insanları dünya hayatının geçici ve sınırlı olduğunu hatırlatarak, ahirete odaklanmaya teşvik etmektedir. Ahiret, sonsuz mutluluk ve ebedi hayat vaat eden bir gerçeklik olarak kabul edilmektedir. İman edenlerin bu dünya hayatını bir imtihan yerine dönüştürüp ahirete hazırlık yapmaları gerektiği vurgulanmaktadır.
Dünya ve Ahiret Dengesi: İnsanın Kulluk Görevi ve Bilinçli Yaşam Arayışı
İnsanlar, kulluk görevlerini yerine getirmek ve dünya hayatında anlamlı bir şekilde yaşamak için yaratılmışlardır. Hayatımız, bize ikram edilen bir hediye olup içini doldurarak, ahiretimize hazırlık yapmamız gereken bir süreçtir.
Bizlere sunulan hayat, "Yol O'nun, varlık O'nun gerisi hep angarya..." düsturuna uygun olarak yaşanmalıdır. İmanımıza, insafımıza, merhametimize ve samimiyetimize dayanarak, tüm zorluklara karşı durup hayatımızı yeniden inşa etmeliyiz. Bunun için elimizde iki önemli emanet bulunmaktadır: Kitap ve sünnet. Bu iki kaynağa sıkı sıkıya sarıldığımızda, imanımızı, adaletimizi, merhametimizi ve samimiyetimizi koruyarak hayatımızı yeniden inşa etme imkanımız vardır.
Dünya hayatında, Rabbimizin hizmetine amade kıldığı her nimet, geçici olan dünyaya aittir. İnsanın ölümüyle birlikte makam, zenginlik, şan ve şöhret gibi dünya nimetleri geride kalır. Kişi, işlediği iyilikler veya kötülüklerle yüzleşmek durumunda kalır. Bu nedenle, belirlenmiş bir "son"un olduğu gerçeği göz önünde bulundurularak sonsuz bir hayata hazırlık yapmamız gerekmektedir. Bu sebeple, hummalı bir şekilde ahiret hazırlığına yönelmeli ve ahiret azığı elde etme çabası içerisinde olmalıyız. Çünkü Rabbimizin rızası bu doğrultuda hareket etmemizi istemektedir.
Bu bilinçle hareket etmek için öncelikle bir şuur oluşturmalıyız. Yaptığımız her eylem, söylediğimiz her söz ve durduğumuz her hal, hesap vereceğimiz birer iz bırakacaktır. Niyetimize ihlas ve samimiyet eklemeli, az da olsa sürekli bir gayret içerisinde olmalıyız.
Rabb-i Rahim bize emir ve yasaklarını ileten kaynaklar olan Kur'an-ı Kerim ve sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v) aracılığıyla Allah'ın isteklerini bildirmiştir. Kulluğun gerekliliklerini yerine getirebilmemiz için dünya ve ahiret dengesini kurarak yaşamamız gerekmektedir. Resulullah (s.a.v) bir Hadis-i Şerif'inde şöyle buyurmuştur: "Dünya, ahiretin tarlasıdır. Ne ekerseniz onu biçersiniz."
Bilinmelidir ki dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Bir film şeridi gibi gelip geçicidir. İnsanın dünya üzerindeki varlığı oldukça kısa bir süredir. Buna karşılık, ahiret hayatı ise sonsuz mutluluk ve ebedi bir hayat sunmaktadır. İşte bu sebeple insanlar olarak kulluk görevlerimizi yerine getirmek için zamanımızı dünya nimetlerine takılıp kalmak yerine ahirete hazırlanmak için kullanmalıyız.
Dünya hayatında cazip gösterilen altınlar, gümüşler, evler, arabalar ve şöhret gibi dünya nimetleri aslında geçici olan şeylerdir. Ölümle birlikte bu dünyevi varlıklar geride kalır. İnsanın yanında ise sadece yaptığı iyilik veya kötülüklerle baş başa kalır. Bu nedenle, bizim için takdir edilmiş olan "son"a hazırlık yapmak amacıyla hummalı bir şekilde ahiret hazırlığına girişmeliyiz. Rabbimizin rızasını kazanmak için bu yolda çaba göstermeliyiz.
Her günümüzü bir sorgu sürecine tabi tutarak işe başlamalıyız. Yaptıklarımızı, söylediklerimizi ve kabul edip sessiz kaldığımız her durumu hesaba çekeceğiz. Bu hesaplamayı yaparken ihlası ve samimiyeti temel almalıyız. Allah'ın emirlerine uygun bir şekilde yaşamak için çaba sarf etmeliyiz.
Günümüzde geçici dünya hayatına aldanarak kulluk bilincinden uzak, sorumsuz bir şekilde hareket eden insanlar olduğunu görüyoruz. Helal ve harama dikkat etmeden yaşayanlar, dünya zevklerinin peşinde koşanlar, geleceği düşünmeden günü gün etme düşüncesine sahip olanlar... Ancak unutmamalıyız ki bir gün gerçeklerle yüzleşeceğiz. İşte o zaman insanlar ne yapacaklarını bilemeyecekler. Bu nedenle yaratılış amacımızı bilmeli ve Allah'a kul olma gayreti içinde olmalıyız. Görevlerimizi aksatmadan bilinçli bir şekilde yerine getirmeliyiz.
Dünya hayatını önemseyerek, ahiret hayatını göz ardı eden bir yaklaşım içinde olan insanlar, asıl amaçlarını kaybetmişlerdir. Ancak Allah'ın isteği ve güzel dinimiz için ne yaptığımızı düşünerek, Allah'a layık bir şekilde kul olmaya çaba göster Yaşamın amacı, insanın kulluk görevini yerine getirmek ve Rabbimize yönelik bir bilinçle hareket etmektir. Her birimiz, Allah'ın kulunuza verdiği ömür boyunca O'na itaat etmek, emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmakla sorumluyuz.
Dünya hayatı, sadece geçici bir imtihan alanıdır. Altınlar, gümüşler, evler, arabalar gibi dünya nimetleri cazip gözükse de asıl önemli olan, bu dünya nimetlerinin arkasındaki gerçekleri görebilmektir. Zira geçici olan bu nimetlerin ardında derinliklerde siyahlık, kap-karalık ve uçurumlar yattığını bilmeliyiz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), "Dünya, ahiretin tarlasıdır. Ne ekersen onu biçersin." diyerek dünya ve ahiret dengesini vurgulamıştır. Bu nedenle, insan olarak geçici dünya hayatını mamur etmekle birlikte ahiret hayatını da imar etmeye çaba göstermeliyiz.
Bu çağın insanı, birçok zorluğun ve sıkıntının girdabında kaybolmuş durumdadır. Ancak Allah'a olan inancımızı güçlendirerek ve bu güzel dinimizi yaşayarak kendimizi kurtarabiliriz. Bu sebeple Allah'ın emir ve yasaklarına uymak, kitap ve sünnetin rehberliğinde yaşamak önemlidir.
Bugün, birçok insan dünya hayatına odaklanarak ahireti göz ardı etmektedir. Helal ve harama dikkat etmeden yaşamak, gününü gün etmek ve geçici zevklere takılı kalmak yaygın bir durumdur. Ancak gerçek anlamda Allah'ın istediği kul olabilmek için dünya ve ahiret dengesini sağlamamız gerekmektedir.
Bilinçli bir şekilde Allah'ın hükümlerine özen göstermeli, yaşadığımız bu dünyada ahireti unutmadan hareket etmeliyiz. Dünya hayatını adilce yaşamak, sevgi, merhamet, şefkat gibi güzelliklerde yarışmak, adaleti sağlamak, ibadetlerimizi yerine getirmek ve kul olmanın sorumluluğunu taşımak en önemli görevlerimiz arasındadır.
Unutmayalım ki hayat, kulluk bilincini taşıdığımız sürece anlam kazanır. Rabbimize kul olma bilinciyle hareket etmek, kitap ve sünnetin öğretilerine uygun bir şekilde yaşamak, hayatımıza anlam ve huzur katacaktır. Rabbimizin rızasını kazanabilmek için dünya ve ahiret denges isinde çaba sarf etmeliyiz. Bu çaba, içtenlikle yapıldığında kalplerimizde huzur ve mutluluk yaratır.
Ömer Hayyam'ın ifade ettiği gibi, geçici dünya hayatıyla birlikte ahiret hayatını da göz önünde bulundurmalıyız. İnsan olarak sadece dünya için yaşamak, yarın ölecekmiş gibi ahireti göz ardı etmek anlamına gelir. Ancak, kulluk bilincine sahip olarak dünya ve ahiret dengesini kurmalıyız. Hem dünya hayatını mamur etmeli, hem de ahiret hayatımızı inşa etmeye çalışmalıyız.
Allah'ın emir ve yasaklarına uymak, yaşamımızı İslam prensipleri doğrultusunda şekillendirmek hayatımızı anlamlı kılar. İslam'ın öğretileri, bize doğru yolu gösterir ve Rabbimize yaklaşmamız için rehberlik eder. İbadetlerimizi yerine getirmek, salih amellerde bulunmak, iyilik ve adaleti yaymak, Rabbimize olan sevgi ve bağlılığımızı göstermek için önemlidir.
Hayatın geçiciliğini bilerek, dünya nimetlerine takılı kalmadan ahiretimize yönelmeliyiz. Zamanı değerli kullanmalı, Allah'ın rızasını kazanmak için çaba sarf etmeliyiz. İnsan olarak yaratılış gayemize uygun bir şekilde yaşamak için sürekli bir bilinç (şuur) oluşturmalıyız. Her anımızı Allah'ın huzurunda hesap verme bilinciyle geçirmeliyiz.
Sonuç olarak, dünya ve ahiret dengesini kurmak, kulluk bilincimizi her an diri tutmak, Allah'ın rızasını kazanmak için çaba göstermek hayatımızın temel amacı olmalıdır. İbadetlerimizi yerine getirirken, sevgi ve merhametle davranırken, adaleti sağlarken, dürüstlük ve doğruluktan ayrılmadan yaşamalıyız. Böylece hem dünya hayatımızı değerli kılar, hem de ahirette ebedi mutluluğa ulaşırız.