Tasavvufun en temel disiplinlerinden biri olan halvet (yalnızlık) ve onunla ilişkili uzlet (inziva), asırlardır Müslümanların manevi terbiyesinde önemli bir yer tutar. Ancak bu pratiklerin, günümüz sosyal yapıları içinde nasıl bir anlam taşıdığı, tasavvufun hayattan kopuk bir mistisizm mi yoksa topluma dönük bir hizmet bilinci mi sunduğu sorusunu beraberinde getiriyor.

İslam’da Halvet ve Uzletin Anlamı

Hac Suresinin 35. Ayeti Ne Anlatıyor? Müminlerin Özelliklerini Anlatıyor
Hac Suresinin 35. Ayeti Ne Anlatıyor? Müminlerin Özelliklerini Anlatıyor
İçeriği Görüntüle

İslam tarihinde halvet, bir Müslümanın kendi iç dünyasına dönerek nefsiyle yüzleşmesini ve Rabbiyle bağını kuvvetlendirmesini sağlayan bir içe dönüş yöntemidir. Fakat bu, toplumdan tamamen el etek çekmek anlamına gelmez. Bilakis, İmam Gazzâlî, halvetin kişinin mizaç ve maksadına göre şekillenmesi gerektiğini, aksi hâlde faydadan çok zarar getirebileceğini belirtmiştir.

Toplumdan Uzaklaşmak Değil, Toplum İçin Arınmak

İslam’ın cemiyet anlayışında birey, manevi olgunluğunu halktan uzaklaşarak değil, halkın içinde sorumluluk bilinciyle yoğurarak kazanır. Bu anlamda “halvet der encümen” (kalabalık içinde Allah’la birlikte olmak) düsturu, özellikle Nakşibendî gelenekte bireyin manevi terbiyesini toplumla bütünleştirir.

Hazreti Peygamber’in (s.a.v.) Medine’ye hicret eder etmez inşa ettiği ilk yapının mescid olması da bu anlayışı destekler. Mescidler sadece ibadet değil, aynı zamanda toplumsal iletişimin, dayanışmanın ve sorumluluk paylaşımının merkezleri olarak işlev görmüştür.

Ferdi Arınma ile Toplumsal Sorumluluk Dengesi

Maneviyat yolculuğunda elde edilen kazanımların hayattan soyutlanarak değil, hayatın merkezine taşınarak anlamlı hâle geldiği vurgulanmaktadır. Bu yönüyle tasavvuf, bir fildişi kulede yapılan bireysel çileden ziyade, irfani derinliği toplum hizmetine dönüştüren bir "şehir dervişliğini" esas alır.

Seyr u Sülûk Sosyal Hayattan Soyutlanamaz

Seyr u sülûk yolunda yürüyen kişi, toplumla bağını koparmadan, aksine toplum içinde mücadele ederek, sorumluluk üstlenerek ve ahlaki örneklik sergileyerek maneviyatını pekiştirir. Bu çerçevede Hz. İbrahim’in “tek başına bir ümmet” olarak nitelendirilmesi, sorumluluk bilinci yüksek bireyin ümmet çapında bir etki yaratabileceğini gösterir.

Tasavvuf, Hayatın İçinde Şekillenir

Halvet, ancak topluma dönük bir bilinç ve sorumlulukla tamamlandığında anlamlıdır. Tasavvufî anlayış, bireyin kendini ıslah etmesi kadar, toplumu da ihya etmesini hedefler. Bu sebeple Müslüman, uzletle arınırken cemiyetle bütünleşebilmeli, elde ettiği manevi kazanımları toplum yararına dönüştürebilmelidir.

Muhabir: Said Aydın