Namaz, insanlığın ortak ibadet dili olarak tüm semavi dinlerde yer bulmuş kadim bir gelenektir. Kur’ân-ı Kerîm’in ayetlerinden ve Kitab-ı Mukaddes kaynaklı bilgilerden anlaşıldığına göre; Hz. Âdem’den başlayarak, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi peygamberlerin tebliğlerinde namaz ibadeti yer almıştır.
Kur’ân’da, Hz. Zekeriya’nın namaz kıldığı, Hz. İsa’nın daha beşikteyken salâtla görevlendirildiği, Hz. İbrahim’in soyuna namazın emredildiği açıkça bildirilir. Ashâb-ı Kehf kıssasında geçen “mescid” ifadesi ise, o dönemde dahi bu ibadetin mevcudiyetine işaret eder. Hz. Musa’ya, Allah’ı anmak üzere salât etmesi emredilmiş, Hz. Lokman oğluna bu ibadeti tavsiye etmiştir.
Yahudilikte günde üç vakit dua ve salât benzeri ritüeller uygulanır. Ayakta yapılan dualar sırasında dize gelme, secde etme ve vücut sallama gibi rükûya benzer hareketler gözlemlenir. Talmud'da, sabah ibadetinin Hz. İbrahim’e dayandığı rivayet edilir. Rükû formunun “kerî’a” olarak yer aldığı Yahudi ritüelleri, salâtın tarihsel sürekliliğini göstermektedir.
Kitab-ı Mukaddes’te rükû ve secdeye dair ifadeler dikkat çekicidir. Süleyman Peygamber’in dizleri üzerine çökmesi, sabah erken saatlerde secde edilmesi gibi anlatılar bu ibadetin önemini gözler önüne serer. Ancak bugün Yahudi ibadetinde secde ritüelinin kaldırıldığı görülmektedir.
Hristiyanlıkta ise, Süryânî ve Nabâtî dillerindeki "Masgeda" ve Aramice’deki "Selota" kelimeleri, namaz ve secde kavramlarıyla ilişkilidir. Hz. Meryem’in rükûya çağrılması, Hz. İsa’nın salâtla görevlendirilmesi Kur’an’da açıkça yer alır. Hristiyan Süryânîler arasında secdeli ve rükûlu namaz formlarının bulunduğu nakledilmektedir.
İslam öncesi Arap toplumunda da Hanifler namaz benzeri ibadetlerde bulunmuştur. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl’in kıbleye yönelerek secdeye kapanması, İbrahimî dinin devamlılığını temsil eder.
Kur’an’ın en etkileyici ayetlerinden biri olan Meryem Suresi 58. ayette, geçmiş peygamberlerin secde ederken ağladığı, ardından gelen neslin ise salâtı terk ettiği ifade edilir. Bu ayet, secde ibadetinin içtenliğini ve namazın insana yüklediği derin anlamı vurgular.
Sonuç olarak namaz, İslam’la sınırlı değil; Hz. İbrahim’in duasında, Hz. Musa’nın emrinde, Hz. İsa’nın mucizevi sözlerinde ve Süryânîlerin ibadetlerinde yaşayan, evrensel bir kulluk ifadesidir. İlahi dinlerdeki bu ortak form, insanlığın Rab ile buluştuğu en samimi andır: secde.