Başörtülü kadınlara yönelik bu tehdit ve hakaretler, “koyunlar, cahiller” gibi aşağılayıcı ifadelerle devam ederken, söz konusu kadın sadece bireysel bir öfke kusmakla kalmadı, aynı zamanda toplumun önemli bir kesimini ideolojik bir tahakkümle sindirme arzusunu ortaya koydu.

Bu zihniyetin özünde “Eğer biz yönetirsek, inandığın gibi yaşayamazsın” anlayışı yatıyor. İlginç olan ise, başörtülü kadınların kamusal alanlarda güçlü ve söz sahibi olmalarının neredeyse bir suçmuş gibi gösterilmesi. Sanki başörtülü bir kadının yönetici olması veya kamu gücünde yer alması adaletsizlikmiş gibi lanse edilmesi, yalnızca bireylere değil, toplumun tamamına karşı bir hakaret olarak değerlendirilmeli.

Çakarlı arabalar gibi lüks ve ayrıcalıkların sadece başörtüsüzlere ait olduğu yönündeki örtülü ön kabul, Kemalist kesim içinde derinleşmiş bir önyargıdır. Oysa modern Türkiye’nin en temel değerlerinden biri kadınların istedikleri gibi giyinebildiği, fırsatlara eşit erişim sağladığı özgürlükçü bir devlet yapısı olmaktır.

Özgürlükten söz edenlerin, kadının giyim tercihini kısıtlamaya çalışması ise başlı başına bir çelişkidir. Eğer bir kişi, başörtülü bir kadının toplumda veya yönetici konumlarda yer almasına tahammül edemiyorsa, sorun o kişinin savunduğu ideallerde, özgürlük anlayışındadır; başörtüsünde değil.

Zehra Kınık Hakkında Mahkeme Kararını Verdi
Zehra Kınık Hakkında Mahkeme Kararını Verdi
İçeriği Görüntüle

Bu tahammülsüzlüğün kökleri geçmişteki vesayetçi uygulamalara dayanır. Hatırlanmalıdır ki, yıllarca başörtüsü nedeniyle kadınların devlet kurumlarına girmesi, eğitim görmesi engellenmişti. Bugün benzer kısıtlamaları yeniden hortlatmaya çalışanlar, aslında geçmişin karanlık hayaletini bugüne taşıyorlar.

Halkın inançlarına, yaşam biçimine karşı bu denli düşmanca tutumlar, yalnızca kişisel bir kızgınlık değil; bir asırlık Kemalist eğitim sisteminin toplumu bölen, farklı düşünenleri ötekileştiren kibrinin de yansımasıdır.

Kemalistler, halktan üstün olmadıklarını anlayana kadar, bu halk onlara iktidarı teslim etmeyecektir.

Elbette herkes eleştirilebilir; kamusal görevlerde suistimal varsa başörtülü biri de bunun eleştirisini hak eder. Ancak mesele, bireysel suçlar değil, inanç ve giyim tarzına yönelik toplu nefret ve ayrımcılıktır. Bir kadının diğer kadınların kıyafetini aşağılayarak kadın haklarını savunduğunu iddia etmesi ise trajikomik bir tutarsızlıktır.

Özetle, yaşanan bu tartışmanın temelinde Kemalizm’in kendi içinde taşıdığı çelişkiler, tutarsızlıklar ve ideolojik dayatmalar vardır. Sorun başörtüsü değil, o başörtüsünü hedef alan, özgürlükleri kısıtlamaya çalışan Kemalist anlayıştır.

Doğru haber