Ortadoğu'da artan İsrail-İran gerilimi, bölgesel çatışmanın ötesine geçerek küresel sistemin temellerini sarsan bir güvenlik krizine dönüşüyor. Küresel İfşa yazarı Sadi Özgül, bu gerilimi “nükleer oyun sahneleniyor” sözleriyle tanımlayarak, yaşanan gelişmelerin dünyanın geleceğini tehdit ettiğini vurguladı.
İran’ın Nükleer Silah Arayışının Arka Planı
Özgül’e göre İran’ın nükleer silah arayışı yalnızca bir güvenlik politikası değil, tarihsel travmaların ve ulusal onurun bir sonucu. 1953'teki Batı destekli darbe, Saddam Hüseyin'in kimyasal saldırıları ve günümüzdeki suikastlar, İran'ın hafızasında derin izler bırakmış durumda. İsrail’in nükleer cephaneliğinin görmezden gelinmesi ise İran’ın bu arayışını meşrulaştırıyor.
İsrail’in “Samson Seçeneği” ve Küresel Tehdit
Yazar, İsrail’in "Samson Seçeneği" doktrinine dikkat çekiyor. Bu doktrin sadece karşılıklı yok oluşu değil; aynı zamanda kritik altyapılara yönelik siber saldırılar ve teknolojik şantajı da kapsıyor. İsrail’in siber yetenekleri ve altyapılara entegre “ölüm anahtarları”, küresel düzeni tehdit eden sistemik bir şantaja dönüşebilir.
Simetrik Caydırıcılık mı, Yeni Tehlike mi?
Özgül, İran’ın nükleer silah edinmesinin bölgede asimetrik savaşları azaltabileceğini, bunun yerine Hindistan-Pakistan örneğinde olduğu gibi simetrik caydırıcılık dönemine geçilebileceğini öne sürüyor. Bu, bölgesel çatışmaları dondurabilir ancak yeni bir nükleer denge de tehlikeleri beraberinde getiriyor.
Batı’nın Çifte Standardı ve Hukuki Kriz
Batı'nın İsrail'in nükleer cephaneliğine sessiz kalırken İran’a baskı uygulaması, uluslararası hukuk sistemine duyulan güveni zedeliyor. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NPT) gibi kurumlar artık meşruiyet sorgulamasıyla karşı karşıya. Bu durum sadece İran’ı değil, pek çok ülkeyi alternatif güvenlik arayışlarına itiyor.
Uluslararası Uyarılar: Rusya ve IAEA’dan Sert Tepki
Rusya, İsrail’in İran’daki nükleer tesislere saldırısını “nükleer felakete sürükleyen” bir adım olarak nitelendirdi. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ise Natanz tesisine yönelik saldırının kimyasal ve radyasyon riski taşıdığı uyarısında bulundu.
Krizin Küresel Etkileri: Enerji, Siber Güvenlik ve Göç
Sadi Özgül’e göre bu kriz sadece Ortadoğu’yu değil, tüm dünyayı tehdit ediyor. Enerji arzındaki kesintiler, siber saldırılarla çökebilecek altyapılar ve artan göç dalgaları, küresel kırılganlığı daha da artırıyor. Uluslararası kurumların etkisizliği de bu kırılganlığı derinleştiriyor.
Çok Taraflılık Erozyona Uğruyor
BM ve IAEA gibi uluslararası kurumların çatışmaya müdahale edememesi, çok taraflı yönetişime olan güveni sarsıyor. Diplomatik çözüm yolları zayıflarken, krizlerin askeri yöntemlerle çözülmesi tehlikeli bir norm haline geliyor.
Tehlike Sınır Tanımıyor
İsrail’in hedefinde yalnızca İran yok. Pakistan gibi nükleer kapasiteye sahip ülkelerin de potansiyel tehdit olarak görüldüğü bu süreçte, mesele sadece jeopolitik değil; medeniyetler arası bir çatışma riski de barındırıyor.
Sonuç: Yeni Nükleer Çağ ve İslam Dünyası
Sadi Özgül yazısını şu cümleyle noktaladı:
“İsrail’in saldırganlığı ve Batı’nın çifte standardı, İran’ı nükleer silahlanmaya itti. Bu durum başta Türkiye olmak üzere, tüm İslam ülkelerinde benzer eğilimleri tetikleyebilir.”
İran nükleer silah, İsrail İran gerilimi, Ortadoğu krizi, Sadi Özgül yazı, Samson Seçeneği, Stuxnet saldırısı, nükleer caydırıcılık, Batı çifte standart, NPT krizi, IAEA uyarısı, BRICS nükleer güç, İsrail siber savaş, Ortadoğu diplomatik kriz, yeni dünya düzeni