Bişr-i Hâfî Hazretleri, bir ömür boyu süren kulluk hassasiyetini şu sözlerle özetlemiştir:
“Geçmiş ve gelecek bütün günahları bağışlanmış olan Rasûlullah (s.a.v.), geceleri ayakları şişinceye kadar ibadet ettiği hâlde, ben nasıl uyuyabilirim? Çünkü ben bir tek günâhımın bile bağışlanmış olduğunu bilmiyorum!..”
İşte bu söz, hakiki bir müminin kalbinde taşıması gereken sorumluluk duygusunu ve kulluk idrakini göstermektedir. Çünkü hayat, bize ebedî saâdeti kazanmak için lûtfedilmiş sınırlı bir fırsattır. Ne tekrarı vardır, ne de telafisi...
Unutulmamalıdır ki, Müslümanlık sadece belirli zamanlarda yapılan bir merasim değil, her nefesi kulluk şuuruyla geçen ömürlük bir takvâ hayatıdır.
Bu İlâhî Fırsatları Değerlendirebiliyor muyuz?
Cenâb-ı Hak, mübârek zamanları –özellikle Ramazan-ı şerifi–, kulluk hayatımızı yenilememiz için özel birer fırsat olarak lûtfetmiştir.
Bu zamanlarda yapılacak oruç, Kur’ân tilâveti, sadaka, teheccüd, istiğfar ve dua gibi ibadetlerle hem geçmiş hataları telafi etme hem de ebedî kurtuluşa ulaşma ümidi vardır.
İşte bu rûhânî atmosfer, aslında bir yıllık manevî dirilişin eğitim zemini gibidir. Ramazan’da yakalanan ibadet vecdi, aslında ömürlük bir ahlak ve istikamet kazanımı için bize yol göstermelidir.
Ne mutlu, hayatını bir Ramazan gibi geçirenlere ve son nefesini bir bayram sabahı gibi huzurla verenlere…