Sekînet; sözlükte “vakar, ağırbaşlılık, huzur, güven, rahatlık” gibi anlamlara gelir. Tasavvuf literatüründe ise daha derin bir anlam taşır: Gayb âleminden gelen manevî bir feyzin kalpte oluşturduğu derin huzur ve iç sükûnet halidir. Bu hal, özellikle Allah'ın özel kullarına, peygamberlerine ve zorluk anlarında sabreden müminlere ihsan edilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de sekînet kelimesi, farklı ayetlerde Allah’ın müminlere verdiği bir nimet olarak zikredilir. Fetih Suresi’nin 4. ayetinde şöyle buyrulur:
“O, müminlerin imanlarına iman katmaları için kalplerine sekînet indirdi...”
Bu ayet, iman edenlerin iç huzura ve güvene kavuşmalarının, doğrudan Allah’ın rahmetiyle mümkün olduğunu vurgular.
Fetih Suresi 18. ayette de müminlerin zorlu şartlar altındaki biatları sırasında, kalplerine indirilen sekînetten bahsedilir. Bu, Allah’ın kullarına olan desteğinin bir göstergesidir.
Tevbe Suresi 40. ayette ise, Hz. Peygamber'in zorlu hicret anında arkadaşına verdiği teselli anlatılır:
“Üzülme, Allah bizimle beraberdir...”
Bu sırada Allah’ın kendisine “katından bir sekînet” indirdiği bildirilir. Bu ayet, sekînetin sadece bir iç huzur değil, aynı zamanda ilâhî bir destek olduğunu gösterir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de sekîneti zikretmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Allah’ı anmak üzere toplanan toplulukları melekler kuşatır, onları rahmet kaplar, üzerlerine sekînet iner...” (Müslim, Zikir, 25)
Sonuç olarak, sekînet; kalbin huzur bulduğu, Allah’ın lütfuyla gelen bir manevî armağandır. Zor zamanlarda sabredenlerin, zikredenlerin ve Allah’a yönelenlerin kalbine iner. İlâhî güvenin, içsel dinginliğin ve teslimiyetin adıdır.