Faydalı Bilgiler

Nûh Aleyhisselâm Gibi Şükreden Kullardan Olmak Mümkün mü?

Bir bardak su ikram edene dahi teşekkür etmeyi vicdan borcu bilen insanoğlunun, bütün nimetlerin sahibi olan Allah’a karşı şükürsüz kalması, akıl ve iz’anla bağdaşmaz. Şükür, kâmil bir mü’minin gönül ufkudur.

Abone Ol

İnsaf ve vicdan sahibi her birey, kendisine yapılan en küçük bir iyiliğe bile karşılık verme ihtiyacı hisseder. Ne var ki, insanın en büyük iyilikleri gördüğü Rabbine karşı şükürden uzak bir hayat sürmesi, düşünülemez bir gaflettir. Zira bütün nimetlerin kaynağı olan Allah Teâlâ, insanoğluna hem maddî hem de manevî sayısız lütuflar bahşetmiştir.

Allah Teâlâ, kullarının en küçük bir iyiliğini bile karşılıksız bırakmaz; ihlasla yapılan sâlih amellere, on katından yedi yüz katına kadar ecir vererek “Şekûr” ismini tecellî ettirir. Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulur:
“Allah çok mükâfat verendir, cezâlandırmakta acele etmeyendir.” (et-Teğâbün, 17)
“Şüphesiz ki Allah, yapılan hayrı kabul eder ve onu hakkıyla bilir.” (el-Bakara, 158)

Osman Nûri Topbaş Hocaefendi'nin kaleme aldığı yazıda ifade edildiği üzere, şükür sadece sözle yapılan bir hamd değil; aynı zamanda hâl, davranış ve kullukta da süreklilik gerektiren bir gönül hâlidir. Bu konuda en güzel örneklerden biri Nûh -aleyhisselâm-’dır. Kur’an’da onun için şöyle buyrulur:
“O, çok şükreden bir kul idi.” (el-İsrâ, 3)

Nûh -aleyhisselâm- her nimeti Allah’tan bilir, yerken, içerken ve giyinirken besmele ile başlar, sonrasında hamd ederek şükrünü ifade ederdi. Cenâb-ı Hak da bu yüksek şuur ve hassasiyetinden dolayı onu “şükreden bir kul” olarak tüm insanlığa örnek göstermiştir.