“Bütün mü’minler kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki O’nun merhametine erişebilesiniz.”
(Hucurât, 10)
TEFSİR:
İman, mü’minler arasında en kuvvetli bağdır. Bu bağ, onları nesep kardeşliğinden daha sağlam bir şekilde birbirine kenetler. Çünkü soy bağı, din ayrılığıyla kopabilir; ancak iman bağı, farklı soylar arasında bile kopmadan devam eder. İşte bu sebeple mü’minler arasında bir kırgınlık veya anlaşmazlık olduğunda, aralarını düzeltmek, iman kardeşliğinin en temel sorumluluklarındandır.
Bu kardeşlik bilinciyle hareket etmek, sadece bireysel bir fazilet değil, Allah’ın emrine riayet etmenin ve O’nun rahmetine erişmenin de bir yoludur. Mü’min; hem kardeşine zarar vermez, hem de zarar gördüğünde onun yanında yer alır.
Resûlullah (s.a.s.) bu hakikati şöyle tasvir eder:
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte ve birbirlerini korumakta bir beden gibidir. Bedenin bir organı rahatsız olursa, diğer organlar da uykusuzluk ve ateşle o acıya ortak olur.”
(Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66)
İbretli Misaller
Seriyy-i Sakatî (k.s.), iman kardeşliğinin derinliğini şu hadise ile yaşar:
Bir gün talebelerine şu hadisi izah ederken:
“Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, onlardan değildir.”
(Hâkim, el-Müstedrek, IV, 352)
Talebelerden biri heyecanla içeri girer ve:
“–Üstadım! Bütün mahalle yandı, sadece sizin eviniz kurtuldu,” der.
Hazret hemen: “–Elhamdülillah!” der.
Ancak yıllar sonra, o anı şöyle anlatır:
“O an sadece kendi evimin kurtuluşuna sevindim, yangında zarar gören kardeşlerimin acısını hissedemedim. İşte o bir anlık gafletin tevbesiyle otuz senedir yaşıyorum...”
Yaman Dede de bu duyguyu derinden yaşayan bir isimdir. Ortodoks iken Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî’si ile İslâm’la müşerref olmuş, bir Peygamber âşığı hâline gelmiştir.
Bir gün derste bir talebesi şöyle sorar:
“Hocam, ağır bir günahı mı yoksa cüzzam gibi bir illeti mi tercih edersiniz?”
Yaman Dede şu cevabı verir:
“Allah’ın kullarının gönül dünyasından bir an için uzak kalmaktansa, diri diri yanmayı tercih ederim.”
İşte bu, İslâm’ın insan gönlüne nakşettiği merhamet, diğergâmlık ve muhabbetin derinliğidir.
Efendimiz (s.a.s.) buyurur ki:
“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslümandan bir sıkıntıyı giderenin, Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir müslümanın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet günü ayıplarını örter.”
(Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58)
Ve yine şöyle buyurur:
“Birbirinize haset etmeyin. Birbirinizin alışverişini kızıştırmayın. Birbirinize buğzetmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun! Müslüman, müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu küçümsemez. –(Göğsüne işaret ederek üç defa tekrar etti)– Takvâ buradadır. Kişiye kötülük olarak, müslüman kardeşini küçük görmesi yeterlidir. Her müslümanın, diğerine kanı, malı ve ırzı haramdır.”
(Müslim, Birr 32)
Sonuç olarak:
İman kardeşliği, sadece bir duygu değil; davranışlara da yansıması gereken büyük bir mesuliyettir. Mü’min, kardeşine karşı duyarlı olmalı; onun acısını kendi acısı bilmeli, sevinciyle sevinmelidir. Aradaki ihtilafları gidermek, kalpleri buluşturmak ve birlik ruhunu yaşatmak, ilâhî rahmete erişmenin kapısını aralayacaktır.
Allah bizleri kardeşliğe layık, merhamette derin ve muhabbetle dolu kullarından eylesin.