Kur’an-ı Kerim ve sağduyu bize gösteriyor ki, düşman karşısında galip gelmenin yolu hem maddi hem de manevi güçten geçiyor. Manevi güç; iman, ahlak, bilim, adanmışlık, ahireti dünyaya tercih ediş, davaya bağlılık ve Allah’ın yardımına olan güvenle şekilleniyor.
Her Müslüman, öncelikle kendisinden başlayarak takva ve salih amellere sarılmalı, ailesini ve yakın çevresini Allah’ın razı olacağı bir hayata davet etmelidir. Toplum çapında ise ayrılığa değil, birliğe vesile olacak unsurlar ön plana çıkarılmalıdır. Rabbimiz bizleri kardeş kılmış, Peygamberimiz, kitabımız ve kıblemiz bir olmuştur. Farklı ırk, cemaat ve mezhepler ayrılık değil, bir vücudun azaları gibi bir zenginlik olarak görülmelidir.
Maddi güç ise çağımızda ekonomi, medya ve askeri kuvvetle sağlanmaktadır. En belirleyici unsur nükleer güçtür. Müslüman ülkelerin (Türkiye, Suudi Arabistan, Pakistan ve Mısır gibi) ortak bir savunma paktı kurmaları, büyük bir stratejik denge oluşturabilir.
Bunun gerçekleşmesi zaman alacak olsa da, İslam dünyasının atabileceği adımlar vardır. Müslümanları oyunlara karşı uyarmak, zulmü dünya kamuoyuna duyurmak ve bilinç oluşturmak kritik önem taşımaktadır.
Ancak bireysel boykotların etkisi sınırlı kalmaktadır. İsrail ile ticari ilişkilerin devletler düzeyinde kesilmesi, çok daha tesirli bir yöntem olacaktır. Zira uzun yıllardır Körfez ülkelerinin paralarının İsrail bankalarında bulunduğu bilinirken, liderlerin söylemleri bu gerçeği gölgelememektedir.
Bu noktada Müslüman halklara büyük görev düşmektedir. Sadece İsrail’i lanetlemekle yetinmeyip, kendi yöneticilerinden ticari ve ekonomik ambargo talep etmelidirler. Bunun yanında, büyük bedeller ödeyerek direnen Filistin halkına maddi ve manevi destek ulaştırmak da her Müslüman’ın görevidir.