Faydalı Bilgiler

Umutsuz Kalma, Allah Yanında

İslam, müminlere hayatın her anında ümitvar olmayı öğütler; umutsuzluk ise inançsızlıktan doğar. Âhiret inancı, insanı yılgınlığa değil, sabır ve gayrete sevk eden en önemli güçtür. Hiçbir zorluk, yapılan iyiliklerin karşılıksız kalmasına engel değildir.

Abone Ol

İslam dünyasında ümitvar olmak esastır; umutsuzluğa yer yoktur. Âhiret inancından mahrum kalanlar, ölümü yok oluş olarak gördüklerinden, sonlarına yaklaştıklarında ruhî bunalımlara sürüklenir veya ölümü unutturmak için sefahat ve taşkınlıklara yönelirler. Oysa mümin için ölüm, bir yok oluş değil, asıl ve sonsuz hayata doğuştur. Bu yüzden her fiil, âhirette karşılık bulacak; zulüm edenler cezasız kalmayacak, iyilik yapanlar ise mükafatlandırılacaktır.

İslam, kötülüklere misliyle ceza verirken, iyiliklere on katından başlayarak yedi yüz kata kadar ecir vaat eder. Bu da müminin kalbinde derin bir ümit, ferahlık ve huzur kaynağıdır. Dolayısıyla, insan bu dünya imtihanında her koşulda âhirete hazırlık yapmalı; ne zorluklar ne de engeller, iyilik ve sevap kazanmasına mani olmamalıdır.

Hz. Peygamber’in hadisi, bu ümidi en güzel şekilde ifade eder: “Kıyamet kopuyorken bile elinde bulunan fidanı dik!” Bu söz, hiçbir koşulda gayretin bırakılmaması gerektiğinin en büyük işaretidir. Bir fidanın meyve vermesi yıllar alabilir, ama amelin karşılığı niyete göre verilir. Mümin, hayatın zorlukları karşısında asla yılmaz, umutla ve metanetle yürür.

İyimserlik, müminleri dinamik ve güçlü kılar. En ağır sınavlar, büyük felaketler karşısında dahi iman, yeniden dirilip kalkmanın kaynağıdır. Bu bakımdan ilahi ve nebevi müjdeler, müminlerin yüreklerine cesaret ve ümit aşılar. Kur’an’da “Yeryüzüne sâlih kullarım vâris olacaktır.” (el-Enbiyâ, 105) buyurularak sonunda iyilerin kazanacağı müjdelenir.

Tarih boyunca İslam dünyası büyük felaketlerle karşılaşmış, ancak ümitle ilerleyerek güçlü devletler kurmuştur. Haçlı seferleri ve Moğol istilaları gibi zorluklar, Osmanlı gibi büyük bir medeniyetin doğmasına vesile olmuştur. Osmanlı, ilim, irfan ve imanla donanmış ve Peygamberimizin müjdesiyle İstanbul’u fethederek İslam’ın hâkimiyetini Avrupa’nın derinliklerine taşımıştır.

Bugün bile komünizm gibi güçlü ideolojilerle ezilen bölgelerde İslam yeniden dirilmektedir. Bu zor zamanlarda müminlere düşen görev, ecdadımızın mirasına sahip çıkmak ve “Kızıl Elma” idealini canlı tutmaktır. Roma’nın fethi ve İslam’ın tüm dünyaya yayılması gibi müjdeler, ümit ve gayretimizi diri tutar.

Unutulmamalıdır ki esas hayat âhirettir. Âhiret inancına sahip, takva sahibi ve Allah’ın dostları olanlar için umutsuzluğa yer yoktur. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur:

“Sabret! Âkıbet (hayırlı netice ve kazanç) müttakîlerindir.” (Hûd, 49)

“Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.” (Yûnus, 62)

İslam’ın ümit öğretileri, müminlere zorluklara karşı direnç, sabır ve yılmazlık kazandırır. Bu sayede insan, hayatın her anında, her durumda Allah’a güvenerek geleceğe umutla bakar. Böylece dünya imtihanı, gerçek saadete açılan bir kapı olur.