Faydalı Bilgiler

Nefsânî Arzuların Azalması ve İbadetlerin Lezzeti

Nefsânî arzular nasıl azalır? Dünyevi zevkler ne zaman değerini yitirir? Bir kişi ibadetlerinden ne zaman zevk alır? Hüdâyî Hazretleri şöyle buyurur: "Mürîd, kevnî kerâmetlere ve ilâhî sırlara ulaşma arzusuyla değil, ilâhî nurun zuhuru ve sonsuz güzelliğin şahitliği için halvete girer." Tasavvuf, Allah'ın rızası, sevgisi ve yakınlığına ulaşma çabasıyla doğru bir ibadet yolu olarak kabul edilir.

Abone Ol

Nefsânî arzuların azalması için gönüllerin Allah'a yaklaşması gerekir. Bu yaklaşma sürecinde dünyevi zevkler önemsiz hale gelir ve sıradan taşlara dönüşür. Kul, Allah'a yakınlıkla dolu olan kalp heyecanına ulaştığında, tüm ibadetler ve kulluk görevleri tarifsiz bir zevk haline gelir. Bu şekilde yaşanan bir iman, kul için yorgunluk değil, huzur ve mutluluk kaynağı olur. Tasavvuf da, Allah'a yakınlığın manevi hazzını tadarak yüksek bir ruhaniyet, vecd, feyz ve istiğrak içinde yaşama gayretidir.

Bu nedenle, gerçek bir mürîd olan bir kişinin amacı, doğaüstü olayları görebilmek değildir. Onun asıl amacı, kalbinin ilahi nur ile aydınlanması ve bu sayede Allah'ın güzelliğini görmekten mutluluk duyan salih ve sadık kullar arasında yer alabilmektir.

Örneğin, seyr u sülûk sürecinde ve özellikle nefsi mülheme aşamasında, bazı mürîdler bazı keşifler, ilhamlar ve manevi deneyimler yaşayabilir. Bazen beyin konuşabilir ve mürîd bunu gerçek sanabilir. Bu yanılgıyla kendini tuhaf bir durumda bulabilir. İşte bu noktada, onu hakka ve hayra yönlendirecek bir mürşide ihtiyaç vardır.

Dolayısıyla tasavvuf, öncelikle kalbin ıslahı ve yeniden canlandırılması çabasıdır. Bunun olmadığı durumlarda, bir kişi sabah akşam kerâmetler gösterse bile, hiçbir değeri yoktur. Bu tür olağanüstü durumlar kerâmet değil, yanıltmacadır.

İSTİDRAÇ NEDİR?

İstidraç, kâfir, fâsık ve müteşeyyih gibi velî olmayan kişilerin kendilerini velî gibi göstermeye çalışm... Nefsânî arzuların gözden ve gönülden düşmesi, insanın Allah'a yaklaştıkça gerçekleşir. Kalpler Allah'a yönelerek nefsânî arzuları geride bırakır ve dünyevi lezzetlerin değerini yitirir. Kul, Allah'a yakınlıkla dolan gönül coşkusuyla, ibadetlerden tarifsiz bir lezzet alır. Bu şekilde yaşanan aşk dolu iman, kula yorgunluk değil, huzur ve mutluluk kaynağı olur.

Tasavvuf, Cenâb-ı Hakk'ın rızası, sevgisi ve yakınlığına ulaşma çabasıyla doğru bir kulluk yoludur. Gerçek bir mürîdin amacı, doğal sebeplerin ötesinde gerçekleşen mucizevi olayları görmek değil, kalbinin ilâhî nur ile ihya olması ve böylece Cenâb-ı Hakk'ın güzelliğini gözlemleyebilecek salih ve sadık kullar arasına girebilmesidir.

Seyr u sülûk sürecinde ve özellikle nefis terbiyesi aşamasında, bazı müritler bazı ilhamlar, ziyaretler ve ilahi ilhamlarla karşılaşabilirler. Bazen müritler, zihinlerindeki düşünceleri gerçek zannedebilirler. Bu yanılgı nedeniyle mürşide olan ihtiyaç ortaya çıkar, çünkü mürşit, kişiyi hakka ve iyiliğe yönlendirebilir.

Bu nedenle tasavvufun temel amacı, kalbin düzgünleşmesi ve ihya edilmesidir. Bu olmadan, kişi sabah akşam keramet göstersin bile değersizdir. Bu tür olağanüstü durumlar keramet değil, yanıltmadır.

İstidraç, kâfir, fâsık ve müteşeyyih gibi bazı kişilerden kaynaklanan, evliyaların kerametlerine benzer bazı olağanüstü durumlardır. Bu tür olağanüstü durumların kerametten farkını anlamak, ilim ve irfan işidir. Ancak şunu söyleyebiliriz ki, bu tür kişilerin hayatı takva ölçülerine uygun değildir. Bu kişiler, Peygamber Efendimiz'in sünnetlerine uyumda birçok eksiklikleri olan kişilerdir. Bir kişinin dinî hususlarda güvenilir olup olmadığını anlamak için öncelikle namazının nasıl kıldığına bakmak gerekir.

Bu nedenle, ibadette, muâmelede, inançta, ahlakta ve özellikle sünnete uymada kusurları olan birine güvenilmemelidir. Bu tür kişilerin yanıltıcı etkilerine karşı dikkatli olmak önemlidir. Gerçek bir mürşit ise, doğru öğretilerle donanmış, sünnete uygun yaşayan, Allah'a olan samimi bağlılığıyla tanınan bir kişidir.

Tasavvuf yolunda ilerlerken, sabır, ihlas, tevazu, tefekkür ve dünya nimetlerine karşı gönül zenginliği gibi erdemler önemlidir. Nefsi terbiye etmek, kötü ahlak ve egoist dürtüleri bırakmak için sürekli bir çaba gerektirir. Bu süreçte, mürşidin rehberliği ve öğütleri yol gösterici olabilir.

Sonuç olarak, tasavvuf, Allah'a yönelme ve kalbin arındırılmasıyla ilgili bir iç yolculuktur. Nefsi terbiye etmek, Allah'ın rızasını kazanma ve ruhani derinliklere ulaşma çabasıyla bağlantılıdır. Doğru bir mürşidin rehberliği ve öğretileriyle desteklenen bir mürid, Allah'a yakınlaşma ve içsel huzur elde etme yolunda ilerleyebilir.