Faydalı Bilgiler

Yarın Olur Ama Sen Olmazsın: Hz. Ali’nin (r.a.) Zaman ve Ömür Uyarısı

“Yarın yaparım deme, belki yarın olur ama sen olmazsın.” Hz. Ali’nin (r.a.) bu hikmetli sözü, hayatı ertelemenin tehlikesine dikkat çekiyor. Zamanı verimli kullanmak, mâlâyânîden (boş meşgalelerden) uzak durmak ve her günü dolu dolu yaşamak, ömrün bereketinin sırrıdır.

Abone Ol

Yarın yaparım diyenler helâk oldu.”

Hz. Ali (r.a.)’nin bu sözü, insanın en büyük yanılgısını özetliyor: Ertelemek! Bize verilmeyen zamanlara ertelediğimiz ömrümüzle ziyandayız. Kur’an-ı Kerîm’in de bildirdiği gibi:

“İnsanlar kıyameti gördükleri gün, sanki dünyada ancak bir akşam veya kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.” (en-Nâziât, 46)

Günler hızla gelip geçmekte… Her gün, ömrümüzden bir parçayı alıp götürmekte. Ancak günü bereketlendiren, o gün içinde yaptıklarımızdır. “Sonra yaparım!” diyen, aslında hiçbir şey yapamayandır.

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

“Bir kimsenin boş şeylerle vakit geçirmesi, Allâh’ın onu sevmediğine işarettir.”

Sıradan insan “günü nasıl geçirdiğini” düşünür; akıllı insan ise “zamanı nasıl değerlendirdiğini” sorgular. Hazret-i Ömer (r.a.) bu konuda şöyle buyurur:

“Bir güne neleri sığdırdığınızı düşünün; sorumluluk altına girmeden ilminizi tamamlayın.”

Plansız, programsız geçen gün, ziyan olmuş gündür. Plan yapmak, ömrün bereketini artırır. Zamanımızı çalan, günümüzü boşa geçiren faaliyetlerden uzak durmak gerekir. Modern çağın “Sadece kendini düşün!” anlayışına kapılmadan, zamanın kıymetini bilerek her dakikayı faydalı hale getirmeliyiz.

Rasûlullah (s.a.v.) buyuruyor:

“Kişinin mâlâyânîyi (lüzumsuz meşgaleleri) bırakması, Müslümanlığının güzelliğindendir.” (Tirmizî, Zühd, 11)

Hiçbir değeri olmayan şeyleri terk etmek, hayatın kalitesini artırır. Kötüyü, faydasızı terk edebilmek “er” kişinin işidir. Menfî söz, davranış ve durumlardan uzak durmak; “hayır” diyebilmek, güzel ahlâkın göstergesidir.

Günü akışına bırakmak, gayesiz insanların işidir. Müslüman, hayatının her dakikasının sorumluluğunu hisseder. Her gününü ve saatini planlar, hedef koyar. Ömür, insana verilmiş en büyük emanettir; nasıl kullandığımıza göre, dünya ve âhiretteki yerimiz belirlenir.

İnsan isterse çare arar, istemezse bahâne...

İstediğimiz hayırlı şeyler için niyet edip çalışmalı, sabırla neticeyi beklemeliyiz. Samimiyet ve gayretle çalışan kulun önünü Allah Teâlâ açar. Çalışmak, istemenin fiilî duasıdır.

Ömrün bereketi uzun yaşamakla değil, o ömre sığdırılan hayırla ölçülür. Kelebekler gibi kısa ama bereketli bir ömür yaşamak gerekir. Kelebek, kısacık ömründe vazifesini tamamlar, güzellikler bırakır, sonra göç eder. Bizler de ömrümüzü; faydalı, temiz, huzurlu ve yaratılış gayemize uygun geçirmeliyiz.

“Gün, ancak içinden geçtiğimiz andır. Dün geçti, yarın ise muammâ.”

İslâm büyükleri “İbnü’l-vakt – vaktin çocuğu” olmayı öğütler. Yani ânı değerlendiren, vaktin hakkını veren insan olmak… Vaktin çocuğu olan, boş işlerden kaçınandır. Fayda vermeyen her şeyden uzak durmak, hem dünya hem âhiret için kazançtır.

Bu bilinci en güzel şekilde ailede öğreniriz. Ev, öğrenmenin en kalıcı olduğu yerdir. Anne-baba, çocuklarına sözle değil, hâlleriyle zamanın kıymetini öğretir. Çocuklar, zamanı nasıl değerlendireceklerini anne babalarının yaşayışıyla öğrenirler.

Hz. Ali (r.a.)’nin o uyarısı bugün hepimize sesleniyor:

“Yarın yaparım deme! Belki yarın olur, ama sen olmazsın.”

Ömrümüzü erteleyerek değil, şimdi ve burada dolu dolu yaşayarak bereketlendirelim.