Faydalı Bilgiler

Uhud Dağı Kadar Altın Olsa da Sevinmezdi: Peygamberimiz Neden Çok Malı Olmasını İstemezdi?

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), dünya malını biriktirmeyi değil, Allah yolunda infak etmeyi sevinç kaynağı gördü. Uhud Dağı kadar altın dahi olsa onu elinde tutmak istemedi; çünkü onun sevinci, Allah’ın rızasını kazandıran cömertlikteydi. Bu örnek, ümmetine hem dünya sevgisinden arınmayı hem de ahirete hazırlıklı olmayı öğretiyor.

Abone Ol

Ebû Zer (r.a.) şöyle anlatıyor:
“Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte Medîne’nin Harra mevkiinde yürüyordum. Bir ara Uhud Dağı’nı gördük. Efendimiz bana dönerek:
‘–Ey Ebû Zer!’ dedi.
Ben, ‘–Buyur yâ Rasûlallah, emrine amadeyim.’ dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
‘–Yanımda şu Uhud Dağı kadar altın olsa, bu beni sevindirmez. Sadece bir borcu ödemek için ayırdığım dışında üç gün yanımda bir dinar bulundurmak istemem. Allah’ın kullarına, önüme, sağıma, soluma, arkanıma dağıtmak isterim.’”

Allah Rasûlü (s.a.v.) daha sonra şu çarpıcı hakikati dile getirdi:
“–Dünyada varlığı çok olanlar, âhirette sevapları az olanlardır. Ancak malını sağa, sola ve arkasına infak edenler müstesnadır. Fakat onlar da ne kadar azdır.”
(Buhârî, İstikrâz 3; Rikak 14 – Müslim, Zekât 32)


Nebevi Cömertliğin Sırrı

Rasûlullah (s.a.v.)’in hayatı boyunca ortaya koyduğu tavır, mal ve servetin asıl değerinin, onu Allah yolunda harcamakta gizli olduğunu gösterir. O’nun nezdinde altın ve gümüş, ancak fakirleri sevindirdiği, borçluları rahatlattığı, yetimleri giydirdiği zaman anlam bulurdu.

Efendimiz (s.a.v.) hiçbir zaman biriktirmeyi, mal yığmayı ve dünya nimetlerine bağlanmayı arzulamadı. Zira O’nun hedefi, fâni dünyada kalıcı bir iz bırakmak değil; Allah katında bâkî bir sevap biriktirmekti. Uhud Dağı kadar altını olsa bile, onu bir gün bile yanında tutmak istememesi, bu dünyaya ne kadar zâhidâne baktığının en açık göstergesidir.


Dünya Malı mı, Ahiret Kazancı mı?

Hadiste geçen “Dünyada varlığı çok olanlar, âhirette sevapları az olanlardır.” ifadesi, insanoğlunun mala karşı zaafına bir uyarı niteliğindedir. Çünkü mal arttıkça hesap da ağırlaşır. Ancak malını infak eden, Allah rızası için kullanan kimse bundan müstesnadır.

Bu uyarı, her devirde geçerliliğini korur. Zenginlik, bir imtihan vesilesidir. Gerçek kazanç, altının çokluğu değil; Allah yolunda harcanan her bir kuruşun, cennette bir saraya dönüşmesidir. Efendimiz (s.a.v.), ümmetine “veren el olmayı” öğretmiş, elindekini paylaşmanın kalpteki sevgiyi ve merhameti artıracağını bildirmiştir.


Modern Dünyaya Nebevî Bir Ders

Bugünün dünyasında mal, makam ve konfor arzusu çoğu kez insanı manevi değerlerden uzaklaştırıyor. Oysa Rasûlullah (s.a.v.)’in örnekliği, sahip olduklarımızın bizi değil, bizim onları yönlendirmemiz gerektiğini öğretiyor.
Uhud Dağı kadar serveti bile elinde tutmak istemeyen bir Peygamber’in ümmeti, kanaat ve infakla yücelir; paylaşma ahlâkıyla toplumda adalet ve huzur tesis eder.


Sonuç: Dünyada Az, Ahirette Çok

Rasûlullah (s.a.v.)’in dünya karşısındaki bu tavrı, tüm müminler için bir ölçüdür. Asıl zenginlik, kalpteki kanaat ve Allah’a teslimiyettedir.
Efendimiz (s.a.v.)’in buyurduğu gibi:

“Dünyada varlığı çok olanlar, âhirette sevapları az olanlardır. Ancak malını infak edenler müstesnadır.”

Bu ilahi dengeyi kavrayan mümin, elindekini paylaşmaktan korkmaz. Çünkü bilir ki, infak edilen her şey, aslında ebedi hayata gönderilen bir sermayedir.