Gurur ve kibir, insanların kendilerini diğerlerinden üstün görmesi ve başkalarını hor görmeleri anlamına gelirken, bu iki olumsuz huyun beraberinde getirdiği sorunlar dünyada huzursuzluğa ve ahirette ise azaba yol açıyor. Bu konuda dikkat çekici hadisler ve ayetlerle anlatılan gerçekler, insanların bu iki huymuza karşı duyarlı olmaları gerektiğini gösteriyor.
İslam dininde, din kardeşlerini küçümsemek ve onları aşağılamak, ahirette büyük bir hüsranla karşılaşmaya neden olabileceği konusunda uyarılar bulunuyor. Hz. Muhammed'in "İnsana günah olarak, Müslüman kardeşini küçümsemesi yeter." sözü, insanların birbirlerine saygı göstermeleri ve kibirden kaçınmalarının ne kadar önemli olduğunu vurguluyor.
Cennet'e girmenin yolu, gurur ve kibirden uzak durmaktan geçiyor. "İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuk yapmayı istemeyenlere nasip ederiz. Sonunda kazançlı çıkanlar, fenalıktan sakınanlardır." ifadesi, alçak gönüllülüğün ve hoşgörünün öne çıktığı bir yaşamın önemine işaret ediyor.
Kibir sahipleri ise Allah'ın rahmetinden uzaklaşırken, kendi beğenisi ve övünmeleri nedeniyle Cenab-ı Allah tarafından sevilmezler. "Kibirlenip de insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah; kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez." ayeti, mütevazı ve saygılı bir tutumun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Hz. Muhammed'in şu sözü de dikkat çekicidir: “Onlara; «İçinde ebedî kalacağınız Cehennem’in kapılarından girin! Kibirlenenlerin yeri ne kötü!» denilir.” (ez-Zümer, 72) bu ayet, alçak gönüllülüğün ve içten imanın insanın kurtuluşu için ne kadar kıymetli olduğunu vurguluyor.
Resûlullah Efendimiz bir gün şöyle buyurmuşlardı: “Kalbinde hardal tanesi kadar iman olan hiç kimse, Cehennem’e girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan hiç kimse de Cennet’e giremez.” (Müslim, Îmân, 148-149)
Bu sözlerle Hz. Muhammed, insanların iman ve kibir arasındaki dengeyi anlamalarını ve kalpteki imanın saflığına, kibrin ise manevi hayatı zehirleyen bir felakete dönüşebileceğine dikkat çekiyor.
İmanın, insanın kalbindeki en değerli cevherlerden biri olduğunu vurgulayan Hz. Muhammed, bu imanın saflığının Cehennem'e girmeyi engelleyeceğini ifade ediyor. Aynı şekilde, kibrin ise Cennet'e girmenin önünde engel olabileceğini belirtiyor. Bu iki husus, insanların iç dünyalarının ne kadar kıymetli olduğunu ve imanla süzülmüş bir kalbin önemini gösteriyor.
Bu nebevî beyan üzerine ashâb-ı kirâmdan biri şu soruyu sormuştu: “−Yâ Resûlâllah! İnsan, elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını istemez mi?” Bunun üzerine Hz. Muhammed, şu önemli açıklamayı yapmıştır: “−Şüphesiz ki Allah güzeldir; güzelliği sever. Kibir (ise nimetleri kendinden bilmek ve bu nimetlerin gerçek sahibine nankörlük ederek) hakkı inkâr etmek ve insanları küçümsemektir.” (Müslim, Îmân, 147; Tirmizî, Birr, 61) Bu sözler, insanların dış görünüşe değil, iç güzelliklere değer vermesi gerektiğini ve kibrin, Allah'ın verdiği nimetlere nankörlük anlamına geldiğini öğretiyor.
Resûlullah Efendimiz ayrıca, katı kalpli, kaba ve cimri insanların yanı sıra, kibirli insanların da Cehennem ehlinden olduğunu ifade etmiştir. "Elbisesini kibirle yerde sürüyen kimseye Allah merhamet nazarıyla bakmaz." (Müslim, Libâs, 42) bu söz, kibrin insanın iç dünyasını kirletebileceğini ve manevi değerlerden uzaklaşmaya neden olabileceğini belirtiyor.
Sonuç olarak, Hz. Muhammed'in bu hadisleri, imanın kalpteki değerini ve kibrin buna karşı oluşturduğu tehlikeyi anlatarak insanlara manevi bir derinlik sunuyor. Bu öğretiler, insanların içsel gelişimine ve daha anlayışlı, mütevazı bir yaşam tarzına yönelmelerine yardımcı olabilir.
gurur ve kibir gibi olumsuz huylardan uzak durmak, hem dünyada huzur içinde yaşamayı sağlarken hem de ahirette saadete ulaşmanın anahtarı olarak kabul ediliyor. İnsanların birbirlerine saygı göstermeleri, alçak gönüllülükle hareket etmeleri ve kibrin tuzaklarına düşmekten kaçınmaları, bireylerin hem manevi olarak gelişimine hem de toplumsal barışa katkıda bulunacaktır.
kibrin tarihi...
Gurur ve kibrin tarihi, İblis’ten başlayarak Nemrudlar, Firavunlar, Kârunlar ve Ebû Cehiller gibi nice ahmakların âleme ibret olan âkıbetlerinin bir sergisi mâhiyetindedir. Kur’ân-ı Kerîm’de, kibrin ilk temsilcisi olarak İblis gösterilmektedir. O, “Âdem’e secde et!”emr-i ilâhîsi karşısında büyüklük taslamış, neticede bu kibri onu küfre sürüklemiştir. Allah Teâlâ, İblis’in bu davranışına karşı:
“«–Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi, yoksa gerçekten yücelmiş olanlardan mısın?» dedi.” (Sâd, 75)
Böylece onun ilâhî emri çiğneyip secde etmeyişinin gerçek bir yücelikle alâkasının bulunmadığını ve sadece büyüklük kuruntusundan kaynaklandığını beyan buyurdu.