Dünya

Şehadetinin 6. Yılında Mursî: Unutmadık, Unutturmayacağız!

Mısır’ın halk iradesiyle seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Mursi, 17 Haziran 2019’da mahkemede şehit oldu. Ölümü, planlı bir "yavaş infaz" olarak görülüyor.

Abone Ol

17 Haziran 2019… Takvimler Ramazan’ın ardından Şevval’e işaret ederken, Müslüman coğrafyaların bağrında bir acı daha yankılandı. Mısır’ın ilk ve tek halkın oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursî, Kahire’deki bir mahkeme salonunda şüpheli şekilde vefat etti. Resmî açıklamalarda “mahkeme sırasında fenalaştı ve hastaneye kaldırıldığında ölmüştü” denildi. Ama hakikat bundan çok daha derindi… Çok daha karanlıktı.

Mursî, 3 Temmuz 2013 tarihinde Sisi önderliğinde yapılan askerî darbeyle görevden uzaklaştırılmıştı. Suçsuz olduğu halde tutuklandı, ailesiyle görüşmesine neredeyse hiç izin verilmedi, yıllarca tek kişilik hücrede kaldı. Yalnız bırakıldı. Güneş görmeden, temiz hava almadan… Hayati öneme sahip hastalıkları –şeker, karaciğer rahatsızlığı ve böbrek yetmezliği– olduğu bilindiği halde tedavisi sistematik şekilde engellendi.

Birleşmiş Milletler yetkilileri ve İngiltere merkezli bağımsız sağlık kurulları tarafından yayınlanan raporlarda açıkça ifade edildi: “Bu adamın tıbbi ihmal yoluyla yavaş yavaş ölüme terk edilmesi, sistematik işkence ve planlı bir infazdır.”

Muhammed Mursî, son nefesini verdiği mahkeme salonunda camdan bir kafese hapsedilmişti. Konuşurken sesinin duyulmaması için mikrofonu kesilmiş, hareket etmesi engellenmişti. Kendini savunurken yere yığıldı. Orada, insanların gözleri önünde dakikalarca can çekişti. Ne bir sağlık görevlisi geldi ne de herhangi bir müdahale yapıldı. Yaklaşık bir saat sonra cansız bedeni mahkeme salonundan çıkarıldı. Ardından Mısır yönetimi, ailesine dahi doğru düzgün bilgi vermeden apar topar, gece yarısı onu defnetti.

Ne bir cenaze töreni yapıldı, ne de sevenlerinin vedasına izin verildi. Oğlu, defin için çağrıldığında şunu söyledi:
“Babamı yavaş yavaş öldürdüler. Onu zehirlediler. Defin iznini bile bize lütfetmediler.”

Mursî’nin naaşı gece yarısı, ağır güvenlik önlemleri altında, sadece ailesinden birkaç kişi eşliğinde gömüldü. Ne ümmetin gözyaşı akabildi, ne de halktan biri onun ardından dua edebildi. Fakat onun sesi, çoktan coğrafyaları aşmış, gönüllerde yer etmişti.

Türkiye’de ve birçok İslam ülkesinde insanlar sokaklara döküldü. Camilerde gıyabi cenaze namazları kılındı, pankartlar açıldı:
“Mursî şehittir.”

Çünkü Muhammed Mursî sadece bir lider değil, bir ümmetin uyanış umuduydu. Arap Baharı’nın ardından halk iradesiyle seçilen bir Cumhurbaşkanıydı. Yıllarca baskı gören Müslümanların sesi, Filistin’e sahip çıkan, zalimlere karşı dimdik duran bir duruşun adıdır Mursî. Onun katledilmesi, sadece bir insanın susturulması değil, ümmetin özgürlük çağrısının boğulmasıydı. Ama ne kadar bastırsalar da Mursî’nin haykırışı hâlâ duyuluyor:

“Ben Mısır’ın meşru Cumhurbaşkanıyım. Buradayım ve davamdan dönmeyeceğim!”

Bugün, Muhammed Mursî’nin şehadetinin üzerinden tam 6 yıl geçti. Adalet hâlâ yerini bulmadı. Katiller hâlâ iktidarda, işbirlikçiler hâlâ sus pus. Ama Mursî’nin ardından milyonlarca yürek şunu söyledi ve söylemeye devam ediyor:

“Sen cam kafeste yalnız değildin ey Mursî. Biz seninleyiz. Senin davan bizim davamızdır.”

Mursî, bu ümmete özgürlüğün bedelini yeniden hatırlattı. Zalimlerin ne denli korkak, mazlumların ne kadar dirayetli olabileceğini gösterdi. Cesaretiyle bir çağ başlattı. Ölümüyle bir şehadet meşalesi yaktı. Bu meşale sönmedi, sönmeyecek.