Sözde barışçılar silahlarını kuşanmış, adalet nutukları atanlar mazlumlara bombalar yağdırıyor.
Ve biz, İslam ümmeti… Onurlu bir mirasın varisleri olarak nerede duruyoruz?
Üçüncü Dünya Savaşı fiilen başlamış olabilir.
Belki resmi bir bildiri yayınlanmadı ama bugün Gazze’de, Sudan’da, Yemen’de, Doğu Türkistan’da, Keşmir’de dökülen her damla kan, bu savaşın satır aralarına çoktan yazıldı.
Kimin tarafında olduğumuz değil artık mesele… Biz, taraf bile olamıyoruz.
Ama dün gece bir şey oldu…
Siyonist rejim, tıpkı her zaman olduğu gibi, bir başka halkın başkentini hedef aldı.
İran’ın yüreğine, Tahran’a saldırarak güç gösterisi yaptığını sandı.
Fakat bu kez beklemediği bir yanıt aldı.
İran, alışılmış suskunluğu bozdu ve sahaya sert bir karşılık verdi.
Siyonist rejim, ilk kez gerçekten neye bulaştığını anladı.
Gecenin karanlığında füzeler gökyüzünü yırtarken, Tel Aviv yönetimi şoktan ne yapacağını şaşırdı.
Bu bir dönüm noktası olabilir.
Artık "Ümmet uyanmalı" sözünü klişe olmaktan çıkarıp bir diriliş çağrısına dönüştürmeliyiz.
Çünkü bu saldırı sadece İran’a değil, tüm İslam coğrafyasına yapılmıştır.
Ve bu karşılık, sadece İran’dan değil, bir ümmetten gelmelidir.
57 İslam ülkesi, 2 milyara yakın nüfus… Ama tek bir yumruk olamıyoruz.
Çünkü her ülke kendi koltuğunun derdinde, her lider kendi sarayının duvarlarını sağlamlaştırmakla meşgul.
Oysa Efendimiz (sav) bir avuç insanla devrini değiştirmişti.
Bugün biz milyarlarız ama hiçbir şeyiz. Çünkü kalplerimiz bölünmüş, kıblemiz yalnızca Kâbe değil, menfaat olmuş.
Daha ne kadar susacağız?
Gazze’de bir bebek, son nefesini verirken biz ekran başında maç izliyorsak, ruhlarımız da ölmüştür demektir.
Ümmet bilinci sadece Cuma hutbelerinde hatırlanacak kadar değersiz olmamalı.
Her birimiz, yüreğinde Kudüs’ün derdini taşıyan birer nöbetçi olmalıyız.
Her ev bir karargâh, her kalp bir sancak olmalı.
Birlik?
Evet, çok geç bile kaldık.
Ama hâlâ bir kıvılcım olabiliriz.
Zira Allah, karanlığın en koyu olduğu anda sabahı getirendir.
Yeter ki biz, kardeşliğe inanarak uyanalım.
Mezhep değil, ırk değil, çıkar değil… Sadece “ümmet” diyebilelim.
Bugün susarsak, yarın çocuklarımız bize “Neredeydiniz?” diye sorduğunda, verecek bir cevabımız olmayacak.
Ben bu yazıyla bir adım atıyorum.
Biliyorum ki kalemim bir bomba kadar güçlü değil ama vicdanlara dokunursa, zincirlerden daha kuvvetli olabilir.
Sen de susma. Birlik için, adalet için, ümmet için ses ver.
Ve unutma:
“Muhakkak ki bu ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse Bana karşı gelmekten sakının.”
— Enbiya Suresi, 92. Ayet